Alnımı sıvazlarken istilâ etmişti varlığı zihnimi. Bir an bile aklımdan çıkmıyordu. Bakışları, elini tutuşum, kaşlarını çatışı  . İç çektim.

Eve gelir gelmez Yağmur'u aramış onu bize davet etmiştim. Çünkü gerçekten kafamı boşaltmam lazımdı. Tuğrul zaten bütün piskolojimi mahvetmiş, bu da yetmezmiş gibi Ali İmran da düşüncelerimi süslemişti.

"Neyin var?" diye mırıldandı Yağmur  avuç içindeki çekirdekten bir tane alıp dudaklarıyla buluştururken.

Yüzüm daha da düştü. Tuğrul olayını biliyordu . Ali İmran olayını anlatmak için ise cesaret toplamaya çalışıyordum. Adam gün boyu aklımdan çıkmamıştı şaka gibiydi.

"Yağmuş"  iç çekip dudaklarımı büzdüm.

Kaşları merakla kalkarken avuç içindeki çekirdeği kaseye geri bırakıp bütün dikkatini bende topladı. Çünkü ne zaman ciddi bir şey söylemek istesem tırnaklarımla oynardım. Ve bunu en yakın arkadaşım fark etmişti.

"Ali İmran var ya"

Yağmur  düşünüyormuş gibi suratını buruşturup , dudaklarını büzdü. "Kasapların Ali İmran mı?"

Gözlerimi devirmemek için kendimi zor tuttum. Mahallede zaten tek Ali İmran oydu. Tabi bazı teyzeler oğulları ona benzesin diye adını koymuşlardı ama onlarda bizim muhabbet içeriğimiz olacak yaşta değillerdi. Bacak kadardı bir kere boyları.

Onun ailesine kasaplar denmesinin sebebi ise tüm sülalesi yedi göbek kasaptı. Babası kasap olan Ali İmran genç bir delikanlı olunca işleri büyütmüş şehrin göbeğine et lokantası açmıştı. Zaten zengin olan ailenin bu lokanta sayesinde serveti büyümüş zenginliklerine zenginlik katmışlardı. Şimdi kaç tane et lokantaları olduğunu bilmiyordum ama paraya para demedikleri belliydi.

Gözlerimi kaçırıp olayı yavaş yavaş anlatırken Yağmur büyük bir dikkatle dinledi beni. Sözümü kesmedi. Ani tepki vermedi. Sadece sustu .

Kelimeler dudaklarımdan boşanıp özgürlüğe kavuşurken onun gözleri düştü. Yüzü asıldı. Sözler birer birer ölüp sohbetimizin sonunu hazırladı. Biter bitmez sustum. O ise acır gibi baktı bana .

Elleri yavaşça  bacaklarımın üstüne koyup birleştirdiği ellerime kaydı. Ellerimi tutunca buz gibi ellerimde sıcacık, yumuşacık ellerinin güven verici baskısını hissettim.

"Aysima" diye mırıldandı. Mırıldanışı bir çok şey barındırıyordu aslında. Ama kulaklarımı tıkadım. 

Benim, uyarı dolu  mırıltısına kör oluşuma şahitlik ettikten sonra dudaklarını araladı. "O imkansız senin için biliyorsun değil mi"

Dudaklarımı sahte bir tebessüm sundu ona. İçimde bir şeyler kırılırken umursamaz bir ifade takındım. Ya da sadece takınmaya çalıştım..

"O umrumda falan değil ki" diye en başta kendime yalan söyledim tek omzumu  silkerken.

"Güzelim" dedi başını iki yana sallayıp. "O Tuğrul'un en yakın arkadaşı"

Gözlerim yere kayarken omuzlarım mağlubiyeti daha fazla taşıyamayıp düştü. Bildiğim ve kulak tıkadığım gerçeği ondan duymak canımı acıttı. Dost acı söylermiş derlerdi. Dost gerçekten acı söylüyordu.

Elimi beni ilgilendirmiyor dercesine sallamak istesemde haraletlerim o kadar donuktu ki benim cingöz arkadaşım yememişti.

"Üstelik" dedi  kursağımda koyduğu hevesin kırıkları canımı acıtırken. "Onlar mahallenin en zengin ailesi , Ali İmran mahallenin en gözde erkeği , herkesin gözü onun üstünde , annesi kardeşi desen kasım kasım kasılıyorlar kimseyi yakıştıramıyorlar oğullarına , hoş zor zekat bir kaç tane beğenseler de oğulları  geri çeviriyor ya"

MECNUNजहाँ कहानियाँ रहती हैं। अभी खोजें