"Hem sarılmazsan ağlarım ben biliyorsun." Kendimi acındırma yöntemine başvurduğum o sıralar suratımı düşürmüş, gözlerimi kırpıştırmıştım. Bu halime kıyamaz diye ümit ediyordum. "Eve gelene kadar her gün ağlarım hem de."

"Gerçekten ağlar mısın?" Şu dudaklarını büze büze konuşmuyor muydu bir de. Sarılmamak için kendimi zor tutuyordum gerçekten.

"Ağlarım tabii." Demiştim hemen, yeniden kollarımı açmıştım. İkna olmak üzereydi ve ben kollarımı açtığım o zaman diliminde tereddütle bana bakmaya başlamıştı. "Çok üzülürüm."

"Ama sen ağlama." Son kelimesini sevimli bir şekilde uzatıp minik kollarını çözerek omuzlarıma dolamıştı. Ve ben de onu kucaklayıp ayağa kalkmıştım. "Annem de ağlamasın. Sonra ben çok üzülürüm."

"Kıyamam ben sana." Ses tonumu tatlılık krizine girdiğim için incelterek konuşup saçlarına öpücükler kondurmuştum. Daha sonra onun yanaklarını hafifçe ısırıp bir de yüzünün her bir noktasına minik minik öpücükler sıralamıştım. O da beni sulu sulu öptüğünde gülümseyip çenesini de hafifçe ısırmış, yavaşça kucağımdan indirmiştim. "O zaman baba kaçar."

"Ama çabuk gel olur mu?"

"Tamam güzelim." Ellerimle saçlarını dağıttığım zaman cazgır tarafını ortaya çıkararak cırlamak üzereydi fakat gideceğim için olsa gerek susmayı tercih etmişti. Eh benim de işime gelirdi. "Elimden geldiğince çabucak gelmeye çalışacağım."

Arkamı dönüp spor ayakkabılarımı giyindiğimde garip hissetmiştim. İş yerinde sürekli takım elbiseyle takıldığımız için rahat kıyafetlerle gezmeyeli çok olmuştu. Her izin günümde de dışarı çıkmadığım için spor giyinmeyi özlediğimi fark etmiştim. Zaten bugün de hava sıcak olduğu kısa kollu beyaz bir tişört giymeyi tercih etmiştim. Altımda siyah dar pantolonum vardı ve üzerime de kırmızı kareli gömleğimi geçirdiğim için oldukça memnundum.

Evden çıkmak için hazırdım. Bu yüzden yeniden eğilip Soo Jung'u öptükten sonra bakışlarım Seul Mi'ye kaymıştı. Birbirimize tereddütlü bakışlar atarken ilk adımı ben atarak kapı pervazından uzaklaşan onun beline elime atarak kendime çekmiş ve kollarımı ona dolamıştım. Onun kolları da boşta kalmayarak omuzlarıma dolandığında kulağıma doğru kısıkça konuşmuştu.

"Kendine dikkat ve-" Daha sonra derin bir nefes almıştı. "-sinirlenmemeye özen göster."

"Tamam." Diye aynı kısıklıkta karşılık vermiştim ona. Ve sonra isteklerimi sıralamıştım hemen. "Siz de kendinize dikkat edin ve bana her gün fotoğraf atın. Zaten ben sizi her gün arayacağım merak etmeyin."

Benden uzaklaşırken beni başıyla onaylamış ve eğilip Soo Jung'u kucağına almıştı. Ben de proje çantamı elime alarak kapıyı açmıştım. Ve bavulumun kulpunu tutup sürüyerek evden çıkardığımda onlara dönmüş, Soo Jung'a el sallamıştım. Onlar da bana gülümseyerek el salladıklarında Soo Jung tüm binayı inleterek bana doğru bağırmıştı.

"Seni kocaman seviyorum baba." Ona biraz daha sessiz olması için işaret parmağımı dudağıma götürsem bile kıkırdayarak konuşmaya devam etmişti. "Ve bana oyuncak al."

Az önce huysuzlanıp gitmememi isteyen Soo Jung şimdi çıkarları için bir an önce gitmemi ister gibi davranmaya başlamıştı. Fakat bu hali aşırı hoşuma gittiği için gülümsemiş ve "Tamam, ben de seni kocaman seviyorum." Diye karşılık vermiştim.

Daha sonra da asansöre binerek onların görüş açısından çıkmıştım. Arabayı Seul Mi'ye bıraktığım için evin önüne çıkar çıkmaz bir taksi çağırmış, gelmesini beklemiştim. Fakat bu sefer de camdan bağıran Soo Jung tüm mahalleyi inlettiği için gülme krizlerine falan girmiştim.

aporia あ vminHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin