Arkadiy bütün bunları fark ediyor ama düşüncelerini kendisine saklıyordu.

Bütün bu "yeniliğin" gerçek nedeni, Odintsova'nın Bazarov'da uyandırdığı duyguydu. Bazarov'a acı veren ve onu kudurtan bir duyguydu bu. Biri çıkıp da onun içinde olup bitenleri uzaktan da olsa şöyle bir ima ediverseydi Bazarov alaycı bir kahkaha atarak ve sunturlu bir küfür savurarak bu duyguyu hemencecik reddederdi. Bazarov, kadınlara ve kadın güzelliğine çok düşkün biriydi ama ideal, ya da onun ifadesiyle, romantik anlamda aşkı saçmalık, affedilmez bir salaklık olarak adlandırıyor, özverili duyguları bir tür anormallik ya da hastalık sayıyordu ve Toggenburg'u bütün minnesinger'ler ve troubadour'larla birlikte neden tımarhaneye kapatmadıklarına çok şaştığını defalarca belirtmişti. "Bir kadın hoşuna mı gidiyor," diyordu Bazarov, "faydalanmaya çalış; olmuyorsa, boş ver, vazgeç, kadın kıtlığına kıran girmedi ya." Odintsova'dan hoşlanıyordu; bu kadın hakkında yayılmış olan söylentiler, serbest davranışları ve düşüncelerinin bağımsızlığı, kendisine karşı gösterdiği kuşku götürmez yakınlık, yani her şey ondan yana görünüyordu; fakat ondan "bir fayda sağlanmayacağını" kısa sürede anlamıştı, ondan uzaklaşma gücünü ise kendinde bulamıyor ve buna kendisi de şaşıyordu. 

Genç kadın aklına gelir gelmez kanı alev alev yanıyordu; kanıyla baş edebilirdi ama içine, hiçbir zaman hoş görmediği, her zaman alay ettiği, gururunu kıran başka bir şey düşmüştü. Anna Sergeyevna'yla konuşmalarında romantik olan her şeye karşı kayıtsız alaycılığını eskisinden daha da fazla ifade ediyordu; tek başına kaldığı zamanlarda ise içindeki romantiği öfkeyle fark ediyordu. Bu anlarda ormana yollanıyor ve ormanda önüne çıkan dalları kırarak, Odintsova'ya ve kendisine küfrederek büyük büyük adımlarla yürüyor ya da samanlığa, ahıra gidiyor ve gözlerini kapatarak uyumak için kendisini zorluyordu ama tabii ki her zaman başarılı olamıyordu. Birden o tertemiz kolların bir gün boynuna sarılacağını, o gururlu dudakların kendisine öpücüklerle cevap vereceğini, o zeki gözlerin kendi gözlerine şefkatle, evet, şefkatle bakacağını hayal ediyor, başı dönüyordu ve içinde yeniden bir öfke kıvılcımı parlayana dek bir an için kendini unutuyordu. Kendini her çeşit "ayıp" düşüncelere dalmış durumda yakalıyordu, sanki şeytan onunla alay ediyordu. Bazı zamanlar Odintsova'da da değişiklik oluyor, yüz ifadesinde özel bir şeyler ortaya çıkıyor gibi geliyordu ona. Belki de bu... Fakat hemen her zaman yaptığı gibi ayaklarını yere vuruyor ya da dişlerini gıcırdatıyor ve yumruğuyla kendisini tehdit ediyordu.

Bununla birlikte Bazarov pek de yanılmıyordu. Odintsova'nın hayallerini etkilemişti; onun zihnini meşgul ediyordu. Odintsova, Bazarov hakkında pek çok şey düşünüyordu. Bazarov'un yokluğunda canı sıkılmıyordu, onu beklemiyordu ama Bazarov'un gelişi onu hemen canlandırıyordu; Bazarov'la yalnız kalmaya can atıyor ve kendisini kızdırdığı ya da zevklerini, zarif alışkanlıklarını aşağıladığı zamanlarda bile onunla konuşmaktan hoşlanıyordu. Sanki hem onu, hem de kendisini sınamak istiyordu.

Bir gün Bazarov, Odintsova'yla bahçede dolaşırken birden ciddi bir sesle yakında köyüne, babasının yanına gitmek niyetinde olduğunu söyledi. Genç kadın sarardı, sanki yüreğine bir şey batmıştı, hem de öyle bir batmıştı ki şaşırdı ve daha sonra bunun ne anlama geldiğini uzun zaman düşünüp durdu. Bazarov, gideceği haberini onu sınamak, ne olacağını görmek düşüncesiyle söylememişti; asla böyle "numaralar yapmazdı". O günün sabahı babasının kâhyası, eskiden amca dediği Timofeyiç'i görmüştü. Bu Timofeyiç, ağarmış sarı saçlı, rüzgâr yanığı kırmızı suratlı ve kısık kısık gözlerinde minicik gözyaşları olan görmüş geçirmiş ve becerikli bir ihtiyarcıktı. Bir kayış parçasıyla beli sıkılmış, grimsi mavi kalın çuhadan kısacık gömleği ve katranlı çizmeleriyle aniden Bazarov'un karşısına çıkıvermişti.

Babalar ve OğullarWhere stories live. Discover now