B.58.

666 73 39
                                    

Selaaam!!!

Bölümler hız kesmeden gelmeye devam ediyor.

Satır arası yorumlarınızı görmek istiyordum.

Okumaya başlamadan önce ışıkları yakın

🚖🚖🚖

Taksiden süzülerek indi birkaç adımda yanıma geldi. Yüzüne sevecen bir ifade takındı ve ellerini bana doğru uzattı. Bana uzatılan eli asla boş çevirmezdim ama doğrusunu söylemek gerekirse bu kez ellerimi ona uzatmaya korkuyordum zira Asya, elflere karışmış bir varlık olabilir ruhumu çarpabilirdi.

İçimden geçen dürtüler; sabah olduğunda yüzün gözün bir tarafa kaymış görürsem hiç şaşırmam diyordu.

Olabilir miydi böyle bir şey, bana göre olabilitesi düşüktü. Yine de onun egzotik güzelliği karşısında içimden geçen dürtüleri bir tarafa itmek hiç  de zor olmamıştı.

Kendimce tedbiri elden bırakmayarak Asya'nın uzattığı eli tutmadım. Biliyorum tavrım onu incitecekti lakin benim kafam da fazlasıyla karışıktı. Çekingenliğim Asya'yı ister istemez hayal kırıklığına uğratmıştı, buna rağmen anlayışı davranarak açıklamada bulunmak istemiş hatta açıklamada bulunmuştu. "Biliyorum Evrim, sana aktardığım şeyler tek yaşamlı ruhlar için kabul edilemez ve doğaüstü şeyler. İnan bana bütün bunları sana aktarmamın bir sebebi var," dedi.

Bütün bunların sebebi var derken Asya'nın ne demek istediğini anlamaya çalışırken koyu kahve saçlarımı parmak uçlarımla karıştırdım. Bir süre ellerimi yüzümde gezdirdim. Burnumun ucunu sıkar gibi yaptım ve sağ elimle gamzeli çenemi avuçladım.

"Söyler misin Asya, ne gibi sebeplerin var? Gerçekten ben seni anlamakta zorlanıyorum. Bana bütün bunları anlatıp gergin saatler yaşatmanın altında ne gibi sebepler olabilir?"

"Gece uzun Evrim, sorunun cevabını sona saklıyorum." dedi. Sanırım olay her neyse Asya'nın niyeti biraz daha gizem katmaktı. Hem açık verip hem de sona saklamanın başka bir açıklaması olamazdı çünkü.

"Ben anlayacağımı anladım Asya... Senin niyetin benim sağlam kalan devreleri de yakıp öbür tarafa gitmemi sağlamak. Bunu bekliyor olabilir misin, bana öyle geldi de."

Hiçbir şey yokmuş gibi gelip usulca koluma girerken yüzüne hafif bir tebessüm yayıldı. "Hadi gel, bildiğin açık bir yer varsa sana kahve ikram edeyim. Belli ki kafan karışmış. Bir fincan kahve seni kendine getirir."

Yine doğru söylüyordu bilge ruhu. Gecenin soğuk ayazında ve uykunun dem vurduğu saatlerde bir fincan kahve ne iyi gelirdi stres yüklü vücuduma. Kabullenişi seçerken belleğim aklıma Asya'nın "Ben bir arıydım" deyişi geldi ve aynı zamanda başımın üzerinde arılar vızır vızır uçuşmaya başladı.

Aklım mantığım almıyordu. Bir insanın ruhu minicik bir arıya geçebilir miydi? Bence imkanı yoktu ve bu ihtimal dışı bir şeydi, hatta ihtimal ötesi.

Arıların vızıldayarak koloniler halinde gözlerimin önünden geçişini izledim bir süre. Hayalini kurduğum manzara gülümsetti beni.

"Gördün mü Evrim, kahve fikri şimdiden iyi geldi," dedi. Asya, ilk kez beni gülümseten sebebin ne olduğunu bilememişti.

Gerçek maalesef senin sandığın gibi değil ben senin arı haline gülümsedim diyemedim. Ne yapalım, mecbur bir süre Kraliçe arının suyuna gideceğim. Yine yanlış alarm Kraliçe arı değil Asya'nın diyecektim.

Cidden şu an ruhum arafta can çekişiyor bu, gelgitler ise adli dengemin bozulmasına neden oluyordu.

Ben Asya'dan kolumu kurtarmaya çalışırken çakar lambaları açık bir polis arabası gelip tam önümüzde durdu. Arabanın içinden iki polis memuru indi.

İçimden çattık belaya diye geçirdim.

Haksız mıyım ama gece gece bir polisimiz eksikti. Onlar da haklıydı zira bizim kavga eder gibi bir görüntümüz vardı.

Polis memurundan birisi biraz efelenerek, "Gençler neler oluyor burada?" diye sordu. Ben Asya'ya Asya da bana baktı. Bakışlarımız çarpışırken birçok şimşek aynı anda çaktı.

SON TAŞIYICI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin