İyi birisi değil miydim ben?

Düşüncelerimde mahkeme salonuna düşmüştüm bile. Tam olarak nasıl bir şey olduğunu bilmemenin soyutluğuydu muhtemelen kendimi hapiste hayal etmememin sebebi. Galatasaray taraftarlarının maç bitimindeki hissiydi ya da: "Bir yanlışlık olmalı, yapılabilecek bir şeyler olmalı."

Ani bir ihtiyaçla, sinyal falan vermeden sağa çekiverdim. Arkamdaki araç kornaya basarak gitti. Az kalsın kazaya sebebiyet verecektim, ama ne farkındaydım ne de düşünecek durumda. Beynimi istila eden ihtimaller, senaryolar, düşünceler, sorular ve varılan sonuçlardan kurtulmaktı tek derdim. Hasan Deniz'in gölge boksu ve duvar yumruklaması gibi, zehrimi direksiyona akıttım. Nefretle yumrukladım. Ardından yorgun düşüp bunun bir yere varmayacağını hissettiğimde kafamı direksiyona dayayıp gözlerimi kapattım.

Gece geç vakitti, sokaklar tenhaydı. Sokak ışıkları sönüktü. Sağda dalgalar kıyıya vuruyordu. Dalga sesiyle eşzamanlı nefes alıp verdim. Kafamı camdan çıkarıp gökyüzüne baktım. Yıldızları görmek mümkündü. Radyoda Louis Armstrong çalıyor, dünyanın ne şahane olduğundan bahsediyordu.

İncekum'a gelmiştim.

Saat gece ikiydi.

Şemsi'ye mesaj atarak konumunu yollamasını istedim. Türkler'i, ardından da Konaklı'yı geçtim ve Oba'ya ulaştım. Konum, şehrin biraz dışında bir noktayı gösteriyordu. Ağaçlıklı bir yoldan geçerken "Dim Çayı" tabelasını gördüm. Adamın yazlığının buralarda olması şaşırtmıştı. Etrafta hiç hareket yoktu, çıt çıkmıyordu. Bu sessiz yolda bir süre daha devam ettikten sonra aşağıya giden bir yola saptım. Az sonra karşımda taş duvarlı, bahçeli, ışıklandırılmış bir ev gördüm. Kapısında birisi el sallıyordu. Bu Şemsi olmalıydı. Yön gösterdi. İşaret ettiği yönü takip ettim ve arabayı uygun bir yere park ettim.

Beyaz polo yakalı, düz ama göğüs kısmına iliştirilmiş ufak logodan ve düzgün ütüsünden dolayı pahalı olduğunu düşündüğüm bir tişört giyiyordu. Altında sebze-meyve halcilerinin giydiği, insanın kıçına tam oturan cinsten toprak rengi bir pantolon ve kahverengi bir süet ayakkabı vardı. Ayak bileklerini görünüyordü. "Hoş geldin bilader" diyerek elini uzattı ve içeriye buyur etti. Bahçeye geçtiğimde hasır sandalyesinde oturan yaşı geçkin, tepesi açılmış bir adam beni gülümseyerek karşıladı. Koca göbeğini öne atmış, bacaklarını açmıştı. Hareket edebilecek gibi değildi. Gözlüğünü düzeltip hafif doğruldu, "Ben Mevlana" dedi ve oturmamı rica etti. Masanın cam yüzeyinde buzlu kirazlar, tulum peyniri ve üç kırmızı şarap kadehi vardı. Güçlükle doğrularak kadehlerden birini önüme sürdü. O sırada Şemsi de yerini alırken "Ne var ne yok bilader?" dedi. Teşekkür ettim, soruyu iade ettim. Onlar da iyilerdi. Telefonumu masaya koydum. Bahçeye kurulmuş ses sisteminden hafif bir müzik duyuluyordu.

Gazipaşaspor'un son dönemlerde çıkışta olduğunu ve hedeflere sahip olduklarını, bunun için nokta transferler yapmak istediklerini söyledi. Benim de yaşımın henüz yirmi oluşunu hatırlatarak, yıllarca takım savunmasını bana emanet etmek istediklerini, hatta kendisine sorarsam kaptanlığı bile verebileceklerini söyledi. Söylediklerinde bir eğretilik seziyordum. Neden beni istediklerini ve nasıl bu kadar güvendiklerini sordum. Tam olarak cevap olmayan bir cevap verdi. "Cımbız"ı hatırlatıp takdir eden bir bakışla güldü ve sonunda "Osman Hoca'nın beğenisine güveniriz" dedi. İletişime geçip geçmediklerini sordum. Kendisiyle yıllardır tanıştıklarını, iletişime geçmeye gerek olmadığını söyledi.

Mevlana ve Şemsi şaraplarından bir yudum almadan ben de içmedim. Sanki zehirlemek isteyen kişi diğer iki bardaktan farklı olarak sadece benim bardağıma zehir koyarak bu işi yapamazmış gibi.

"Sizin takım bildiğin sağa sola dağıldı bilader." dedi Şemsi. Ses tonunda hoşa gitmeyen bir şey vardı, baştan kendine çok güvenerek konuşmuş olmasından dolayı bende antipati oluşturmuş olmalıydı. "Ne güzel gittiniz sonlara kadar. Ama sonlarda bir şeyler oldu. Hani sanki birileri bombanın fünyesini çekmiş de sonra hepiniz uzaklara kaçışmaya başlamış gibiydiniz." dedi. Benzetmenin doğruluğundan emin olmadığımı söyledim. "O halde şöyle benzeteyim: Yayından çıkan bir ok vardı ve birileri –görmediğimiz- onu yolundan çevirmek isterken diğerleri ters yöne gitti. Ya da kovanından çıkan bir mermi." dedi.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 05, 2020 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Ucunda Yaz VarWhere stories live. Discover now