Parmak uçları, madalyaları teğet geçerek köşedeki başka bir şeye uzandı. Şimdi bir elinde zamanın kumları diğer elinde ise altın kaplamalı bir çerçeveyi tutuyordu. O esnada Bay Johansen hırıltılı bir nefes eşliğinde pozisyonunu değiştirdi.Nefesini tuttu, yanlış olduğunu bile bile zihnindeki şüphe tohumlarını suladı.Ona göre gerçeklere ulaşmak için her yol mubahtı. Buna özel hayatı ihlal etmek dahil olsa bile.

Johansen'ın göğsü yine eski ahengine döndüğünde hakikat çığının altında kalmak üzereydi.Tanrım, yalnızca 'isim benzerliği' sanarak ne büyük bir yanılgının içinde olduğunu şimdilerde anlıyordu.

Elindeki fotoğraf uçak pistinde diz çökmüş bir grup adamın grenli siyah beyaz bir karesiydi. Daha evvel görmediği fotoğrafa gözlerini kısarak baktı. Adamların hemen arkalarında savaşlarda kullanılan Mitchell B serisinden yeni olduğu belli olan bir uçağın burnu görünüyordu. Takvim yapraklarının henüz sarı olmadığı zamanlar... Genç adamların her biri fotoğrafı çekene öz güvenli bakışlarından bir demet sunmuşlardı. Soldan dördüncü zafer işareti yapmıştı, bir başkası sadece çenesini havaya dikmişti. Sağdan ikinci kendinden emin bir biçimde gülümsemişti. Ve sağdan üçüncü kişi babasıydı. Bahar o delici bakışları nerede olsa tanırdı. Üzerinde ağır olduğu belli kamuflajlı bir üniforma vardı ve başındaki kasketi yana doğru çevrilmişti.Tek kolunu kendisi gibi haki üniformalar içindeki bir askerin omzuna atmıştı.

Zaman hem durmuş hem de ölesiye bir hızla akıyor gibiydi; kum saati çatlamıştı.

"Hayır," diye mırıldandı. Alt dudağını kanatırcasına dişledi, titrek elleri çerçeveyi yerine koyarken neden o kadar dayanıklı bir yüreğe sahip olduğunu şimdilerde anlıyordu.

Ağır aksak bedenini nihayet vuslata erdirdiğinde salondaki şöminenin tam karşısında durdu; elindeki kum saati ise zamanın nabzını tutuyordu.

Ne demişti babası?

'Ben tükenirken senin daima biriktirmen için.'

"Bu yalnızca isim benzerliği." Kendini sakinleştirdi, elleri, parmakları, sırtı, kuyruk sokumu hatta ayak parmakları bile şöminenin kızıl alevlerinden sıcaklık dileniyordu ne var ki  sıcağın tam göbeğinde buz kesen bir ifadeyle karşısındaki portrenin hemen altındaki yazılara bakıyordu.

'Arzu gebe kaldığında, günah doğurur.'

"Yalnızca isim benzerliği," tekrarla. On kez. Yüz kez. Neden olmasın?

Kapının kenarındaki piyanonun üzerinde tek bir mumun cılız ışığı titreşiyordu. Bir anlığına zarif kanatlı mavi bir kelebeğin mumun etrafında döndüğünü sandı. Frank'ın 'Gece Düşü?'

Kelebek iki tur dönüp sanki hayata geliş amacı oymuşcasına şöminenin üzerinde asılı duran portreye doğru kanat çırptı. Hayal mi gerçek mi emin olmamakla birlikte düğüm düğüm olmuş kaslarının çözüldüğünü hissetti.

Bir zamanlar 4 kelebek ateşin sırrını çözmeye karar vermişler, sonra hep birlikte yanan bir ateşin yanına gitmişler.

Aralarında konuşurlarken 1.kelebek :

"Önce ben gideceğim ve ateşin sırrını çözüp size söyleyeceğim." demiş ve çırpmış o narin kanatlarını. Şöyle bir ateşin etrafından dolanmış geri gelmiş.

"Ben ateşin sırrını çözdüm: ateş ışık yayan bir şey." demiş.

Kelebekler buna ikna olmamışlar zira onlara göre ateşin daha büyük bir sırrı varmış.

PORTOLA VALLEY 2∣ Tamamlandı ♚Where stories live. Discover now