Bu sırada koridorda olan herkes sus pus kesildi çünkü gözleri bizdeydi. ''Hayır. Benim ismim kendini bir halt sanıp aslında bir çöp kadar değeri olmayan kişilerin ağzından çıkınca yakışmıyor. Kendini bilmemen ne acizce bir olay.'' dedim sesim bu sefer boş çıkmıyor, aksine sert ve keskin çıkıyor.

O sırada bir anons geliyor ve ''Armina Yılmaz odama.'' diyor. Alışkın olduğum sert sesin hemen kime ait olduğunu anladım, Bülent Bey. O buranın yönetici kurulunun başı olduğu gibi dövüş ve nişan derslerimizin eğitimcisi.

Biz hala Sibel ile bir birimize bakarken, işaret parmağımla hoparlörü göstererek ''Bak nasıl ağzına yakıştı.'' diyorum ve Bülent Bey'in odasına gitmek için Sibel'in yanımdan geçerken sertçe omuzuna çarpıp ilerledim.

Bülent Bey'in odası benim odamın bulunduğu katın sonunda olduğu için hızla oraya ulaşıp kapıyı tıklayıp içeri giriyorum. ''Hemen konuya giriyorum. Yarın kurada olduğunu ve saat 7.30'da konferans salonunda olmalısın gecikme.'' dediğinde Bülent Bey'in yüzüne bakan kafamı yere eğip gülümsüyorum. Bunu biliyordum. Söylemesine gerek yoktu. Bunu kimse yapmazdı. Konferansa geç giren isim kuradan atılır burada temizlikçi olurdu. Hemen sonra kafamı kaldırıp gülüşümü yüzümden silip donuk bir ifade ile ''Anlaşıldı.'' dedim sabit bir ses tonuyla. Hareleriyle karşılaşan gözlerim gördükleri karşısında ne yapması gerektiğini anlamıyordu. Genellikle mesafeli bakan sesi endişeli ve beklenti doluydu.

Aklıma kalan bir soruyu sormak için tekrar ağzımı açıyorum. ''Kurada çıkmayan kişilere ne olacak?'' dedim göz temasımı kesmeden. Neden böyle bakıyordu yahu! ''Burada çalışan yada hiç bir şey olacaklar. Seçimi onlara bırakıyoruz.'' diyor. Ben de kafamı sallayıp ''Çıkabilir miyim?'' diye sordum. O ise gözlerini dosyalarına indirip kafasını salladı. Hiç beklemeden çıktım. O neydi öyle? Neden öyle bakmıştı? Her neyse...

Odama girip yatağıma oturdum. Yatağım hemen yan duvarınında bulunan orta büyüklükte olan camı açtım ve konuşmaya başladım. Çünkü bu olayı paylaşa bileceğim tek onlar var. Yıldızlar... Bunun burukluğu ile acı bir şekilde gülümsedim. ''Biliyor musunuz? Bu gün belki de burdaki son günüm, son nefes alışlarım, son ağlayışım ve ben bunu sadece seninle paylaşabiliyorum.'' diyorum ve gökyüzüne bakıyorum.

Yazın sonlarında olduğumuz için hava serin ve gökyüzünde milyarlarca yıldız var. ''Bakın! Kızınız büyüdü. Siz yoksunuz ama beni görüyorsunuz biliyorum. Başarılarımı görün benimle gurur duyun. Çünkü ben kendimle gurur duyuyorum. Aslında bakarsanız kura bir şans işi ama bu kurumun birincisi olmak asla şans değil. '' dedim titrek sesimle. O kadar fısıltılı konuşuyordum ki sesimi ben bile duyamıyordum ve gözümden akan bir damla göz yaşına sahip çıkamadım. Onu elimin tersi ile itip gökyüzünü izlidim, hayran hayran yıldızları izlemek yaptığım en güzel işlerden biri. Yıldızlara küçüklüğümden beri hayrandım. Ne zaman başım sıkışsa, canım sıkılsa onlarla konuşmak ve bakmak beni rahatlatıyordu. Yıldızlar herkesin korktuğu geceyi kendine hayran bırakmasına sebep oluyordu bana göre.

Soğuk bir rüzgar esince camı kapattım ama birinin sırtımı izliyormuş gibi geldiği için hızla arkamı dönüyorum ve hiç bir şey göremiyorum. Ancak gözüme ilişen paslanmış demirli ufak duvar saatine baktım ve 00.48 gördüm. Ne kadar oturmultum öyle. Eğer hemen eşyalarımı toplayıp uyumazsam yarın hiç kalkamazdım. Hemen eşyalarımı toplamaya başladım.

Eşyalarım az olduğu için ADİDAS sırt çantama(sırt çantası demesine bakmayın çanta oldukça büyük.)  burdan bir anı olması için bana 12. yaş günümde gizemli çift tarafından verilen kar küresini, parfümü, deldorantlarımı, ayakabılarımı, taytlarımı, üstlerimi, pantolanlarımı, bir tane olan beyaz ve gözüm gibi baktığım PUMA montumu ve tokalarımı koyup çantamı kapattım.

Vasiyet-i İntikamحيث تعيش القصص. اكتشف الآن