"Ulen, ne işin var sabah sabah iskelede, karga bokunu yemeden..." diye bağırdı. Sesi tüm sokakta yankılanmıştı. Rasim, her sabah ki gibi umursamaz bir tavırla;

"Sana ne cibilliyetsiz! Beni boşver, kayınpederle aran nasıl? Atıyor mu çorbayı?" diye sordu, müstehzi bir mimikle.

"Ne çorbası aslanım, ne diyorsun!"

"Ulan, bilmiyor muyuz, kayınpederin sabahları ezan okuyor diye gidiyorsun camiye. Yoksa kesiverir ekmeğini Alimallah!" Rasim, Selami'yi oldum olası sevmezdi. Her gün, meşeliğe gitmek için bahçesinin önünden geçerken, ne ana kalırdı Selami de ne de avrat.

Başını her iki yana sallayarak ortancalara vurmaya devam etti.

Fevziye Teyze, sesleri ayırt edemiyordu ama gözlerini de Rasim'in karaltısından hiç ayırmıyordu. Birkaç saniye geçmedi ki derin bir geğirti daha geldi göğsünden. Rasim sokağın sonuna doğru iyice yaklaşmış, Teyze'nin evinin hizasına kadar gelmişti.

"Höst dedik ya!"

"Canın çıkmasın!" dedi Teyze. "Höstmüş!" Hızla yan pencereden, daha rahat konuşabileceği ön pencereye geçip; "Baksana sen buraya!" dedi, sinirli sinirli.

Rasim, bu kadınla muhatap olmak istemiyor, fakat geçmişe dair hatırladığı iyi şeylerde bu kadın da olduğu için ona garip bir sevgi duyuyordu.

"Sana diyorum deli oğlan!"

Rasim başını yavaşça o yöne çevirmişti. Küpe çiçeğinden tam olarak seçemediği kadına bir şeyler söylemek istedi. Fevziye de, rahatsız olmuş, Rasim'in yüzünü görmek için penceredeki küpe çiçeğini yana itti; "Oğlum sen niye laf dinlemiyorsun! O sabiciğin hatırına dönsene evine. Boş boş geziyor hiçbir işe yaramıyorsun. Ne olcak senin bu halin?" dedi. "Hiç aman yok mu sende, amanı bilmez misin?" dedi.

Rasim donup kalmıştı, ama bu çok kısa sürdü. "Eee uzatma kadın, sana mı kaldı benim işlerim. Ne karışıyorsun!" dedi. "Sana hesap mı verecem ben her gün. Hadi gir evine. Sen kimsin ki! Bir iyilik yaptın, tepemize mi çıkacaksın her Allah'ın günü."

Rasim sözünü söyledikten sonra sahile, koyun sakin sularına doğru baktı. O gün yapacakları tekrar aklına geldi. Hızla hepsini geçip bir tanesine odaklanmak ister gibiydi. Nitekim bir karara varmıştı zihninde. Birden bütün mimikleri değişti. Yüz kasları hafifçe gevşedi. Sanki bu hayal, onu çok mutlu etmişti. Düşündükçe gözleri çok kısa bir an da olsa parladı. Omuzları dikleşti. Ama çok uzun sürmemişti bu değişim. Hemen eski haline dönüverdi.

Fevziye Teyze, az önceki değişimi yakalamış olacak, belki bir yol bulur, sözümü dinletirim diye o halini deşmek istedi. "Oğlum, yapma artık" dedi. "Bak zaman geçiyor, hepimiz yaşlandık. Bırak artık bu inadı."

Rasim birden hiddetlenmişti. Fevziye Teyze istemediği yerlere getiriyordu sözü. Geri dönmek diye bir şey söz konusu değildi. O kapı yıllar önce kapanmıştı. Bu sebeple sohbeti acı bir şekilde kesmeliydi artık. "Sana ne be kadın! Girsene sen evine. Sen git, kocana ağla az daha!" deyiverdi. Bu defa kendi de üzülmüştü söylediklerine ama yapacak bir şey yoktu.

Yaşlı kadının gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı; "Allah belanı versin senin!" dedi. "Bir odun kadar değerin yok şu dünyada. Baban, deden neydi ki sen ne olacaksın. Sen uyumaya devam et. Bu hayat nimeti bakalım bir daha sana verilecek mi?"

Fevziye son söyledikleriyle beraber arkasını dönerek evin içinde kaybolmuştu.

Rasim, insaniyetini kaybetmek istemeyeceği iki kişiden biri olan bu kadına, hak etmediği bir acıyı çektirdiğini anlamış, umutsuzca "Babamın da, dedemin de, sizin de Allah belanızı versin!" diye mırıldanmıştı.

UYKUWhere stories live. Discover now