B.44.

863 86 48
                                    

Selam...

Yine biz geldik.

Bizler istemesek de geçmişin izleri hafızamızı asla terk etmez. Tamamen olmasa da zaman zaman bizleri kendi yörüngesine çeker. Nedense anımsadığımız anılar çoğu zaman kötü anılardır. Bu da gösteriyor-ki iyi anılar değil hafızamızı işgal eden, çünkü dağarcığımızda silinmez izler taşıyan hep kötü anılardır. Kötü olaylar yani olumsuzluk daha fazla etkiler insan beynini. Olumlu şeyler mutluluk verir ama maalesef mutluluk duygusu kısa sürer...

Kötü olaylar yani olumsuzluk daha fazla etkiler insan beynini. Olumlu şeyler mutluluk verir ama maalesef mutluluk duygusu kısa sürer...

Asya için de maalesef durum buydu zira asırlık yaşında sadece hatırladığı şeyler onun hafızasını derinden etkileyip ruhunda onarılmaz yaralar açan olgulardı...

Asya'dan anlatmaya devam etmesini istediğimde bana neyi anlatmamı istiyorsun diye sormuştu...

"Bilmem, sen karar ver. İstersen geçmişinden yani kısacası kaldığımız yerden anlatmaya devam edebilirsin," diye cevap verdim.

Bir süredir tebessümden uzak kalmış şekilli dudaklarına iç gıdıklayıcı bir gülüş oturdu. "Ah, evet, geçmişim. Benim asırlık geçmişim. İnan birçoğunu hatırlamıyorum bile..." diye yakındı.

Konuya dahil olmak istediğimden onu destekler nitelikte birbirinin aynı sözcüklerden oluşan bir cümle kurmuştum. "Haklısın, onca zaman geçmiş üzerinden hatırlamak oldukça güç olmalı."

Benim destekleyici konuşmamın ardından bakışları hayali bir noktaya sabitlendi ve orada takılı kaldı. "Evrim, daha çok ilk ve son yaşamlarımdan bölük pörçük şeyler hatırlıyorum; ara geçişler biraz bulanık ve görüntü silik. Yaşamımın o dönemlerini konuştukça hatırlıyorum." dedi.

İşte muzipliğin tam zamanıydı. Hep Asya beni ters köşeye çarpacak değildi. Şimdi sıra bana gelmişti. İçimden geçenler yüzüme yansırken 32 dişim açıkta kalacak şekilde keyiflenmiştim. "Asya, eğer hatırlatmamı istersen ben her zaman hazırım." dedim.

"Uykusuzluktan Evrim, fazla sevinme istersen!" diye çarpık bir gülüş attı.

Yine ve yeniden Asya kazanmıştı. Hep sen bil zaten, diye geçirdim içimden. Bir kere olsun gariban Evrim, ağız tadıyla şaka bile yapamasın.

Kendimle cebelleşmeyi bir tarafa bırakıp hiçbir şey yokmuş gibi davranmayı seçtim; mecburen. "Pek suskunsun Asya? Tanrılar diyordun, beni ödüllendirdi diyordun, belki bu uyarılar konuyu hatırlamana yardımcı olur," dedim sesimin rengini griye boyayarak.

Bilirsiniz gri ne siyahtır ne beyaz. Beyazın üzerine siyahın gölgesi düşmüştür. Tıpkı benim Asya'ya sorduğum masum sorunun üzerine sinsiliğin gölgesinin düştüğü gibi.

Asya, hafif bir tebessümle gülümsemeyi seçerken yüz hatları kırıştı ve göz çevresinde ince çizgiler halinde kaz ayakları oluştu. Bir kadına her şey bu kadar güzel yakışır mıydı, Asya'ya yakışıyordu. "Evet, hatırladım Evrim. Sanırım ödülde kalmıştık," dedi ve tekrar gülümsedi.

Of, ama uzak doğunun sıcak esintisi sen sürekli gülersen ben güzergahı şaşırırım ki.

Hemen dağılan duygu kırıntılarımı toparlayıp, "Tam da orada kalmıştık," dedim sol yan aynadan yolu kontrol ederken.

Caddede birkaç yolunu şaşırmış evsiz ve seyrek de olsa akıp giden trafik vardı.

"Evrim, Kleopatra ismini hiç duydun mu?" diye sordu.

Evet, başlıyoruz. Yalnız bu soru bildiğim yerden gelmişti. Ünlü Mısır Kraliçesi Kleopatra'yı kim bilmez ki, şimdi kalkıp ben oyum derse bu kez hiç şaşırmayacağım. Şimdi hatırladım, en son kız bebekten söz etmişti.

"Kleopatra kim bilmez olur muyum Evrim, tabi ki ünlü Mısır Sultanı." Bu kez kendime olan öz güvenim tamdı.

"Tanrı Zeus, eşi Tanrıça Hera' ya inat benim yaralı ruhumu onun bebek ruhuna hapsetti...

"İşte bu," diye geçirdim içimden, doğru tahmin, doğru cevap.

İçimdeki sağduyulu arkadaş, "Evrim, erken sevinme istersen. Bu çarpık ruhlu kız seni çabuk alaşağı eder," diyerek şişkin egomu anında balon gibi patlattı.

SON TAŞIYICI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin