"Galiba geliyorlar, efendim," diye haber verdi uşak kapının altından görünerek.

Nikolay Petroviç ayağa fırladı ve gözlerini yola dikti. Üç at koşulmuş bir araba göründü; arabanın içinde bir öğrenci kasketinin siperliği, sevilen bir insanın tanıdık yüzü görünüp kayboldu...

"Arkaşa! Arkaşa!" diye bağırdı Kirsanov. Koşuyor ve el sallıyordu... Birkaç dakika sonra dudakları, genç meslek adayının sakalsız, tozlanmış ve güneş yanığı yanağına yapışmıştı.

☆☆☆

Babasının okşamalarına neşeyle karşılık veren Arkadiy, yolculuk yüzünden birazcık kısılmış ama çın çın öten delikanlı sesiyle, "İzin ver de silkeleneyim babacığım, seni de toz içinde bırakacağım," dedi.

Nikolay Petroviç tatlı tatlı gülümseyerek, "Zararı yok, zararı yok," dedi ve oğlunun kaputunun yakasına ve kendi paltosuna iki kez eliyle vurdu. "Göster kendini, şöyle göster kendini bakalım," diye ekledi geri çekilerek. Ardından aceleci adımlarla hana doğru yürüdü ve "Buraya, buraya gelin, hadi atları hemen hazırlayın," diye seslendi.

Nikolay Petroviç, oğlundan çok daha telaşlı görünüyordu; biraz şaşırmış, korkmuş gibiydi. Arkadiy onu durdurdu.

"Babacığım," dedi, "izin verirsen seni yakın arkadaşım Bazarov'la tanıştırayım. Mektuplarımda sık sık sana ondan bahsetmiştim. Öyle nazik ki, konuğumuz olmayı kabul etti."

Nikolay Petroviç hemen döndü ve sırtında püsküllü uzun pardösüsüyle arabadan henüz inmiş olan uzun boylu adama yaklaşarak onun hemen uzatmadığı kırmızı çıplak elini kuvvetlice sıktı.

"Çok memnun oldum," diye başladı söze, "ve bizi ziyaret etmekle gösterdiğiniz iyi niyet için teşekkür ederim; umarım ki... Adınızı ve baba adınızı öğrenebilir miyim?"

"Yevgeniy Vasilyev," diye yanıtladı Bazarov, tembel ama erkekçe bir sesle ve pardösüsünün yakasını açıp bütün yüzünü Nikolay Petroviç'e gösterdi. Geniş bir alna, yukarıya doğru yassı, aşağıya doğru sivrilen bir burna, yeşilimsi iri gözlere ve kum renginde sarkık favorilere sahip bu uzun ve zayıf yüz, sakin bir gülümsemeyle hareketlendi ve kendine güvenini ve zekâsını ortaya koydu.

"Umarım, bizde sıkılmazsınız, Sayın Yevgeniy Vasilyeviç," diye devam etti Nikolay Petroviç.

Bazarov'un ince dudakları oynar gibi oldu ama hiçbir şey söylemedi ve sadece kasketini biraz yukarı kaldırdı. Uzun ve gür, koyu sarı saçları geniş kafatasının iri kıvrımlarını gizlemiyordu.

"Ne dersin Arkadiy," diye tekrar konuşmaya başladı Nikolay Petroviç oğluna dönerek, "atları hemen koşalım mı? Yoksa dinlenmek mi istersiniz?"

"Evde dinleniriz, babacığım; atları koşmalarını söyleyin."

"Hemen, şimdi," diye atıldı babası. "Hey, Pyotr, duyuyor musun? Emret, birader, daha çabuk olsunlar."

Mükemmel yetiştirilmiş bir uşak olarak küçükbeyin elini öpmek için yanına gelmeyip sadece uzaktan onu selamlamış olan Pyotr, tekrar kapının arkasında kayboldu.

Arkadiy'in hancı kadının getirdiği demir maşrapadan su içtiği, Bazarov'un ise piposunu yaktığı ve atları çözen arabacıya yaklaştığı bir sırada Nikolay Petroviç telaşlı bir şekilde, "Buraya arabayla gelmiştim," dedi, "ama senin araban için de üç tane at bulunur. Yalnız benim arabam iki kişilik, bilmem ki, arkadaşın..."

"O öbür arabayla gider," dedi Arkadiy alçak sesle. "Rica ederim, ona karşı teklifsiz ol. Harika bir delikanlıdır, son derece sade biridir, göreceksin."

Babalar ve OğullarWhere stories live. Discover now