içimi kemiriyor bir sıçan

108 10 1
                                    

bok gibiyim, kelimenin tam anlamıyla bok gibiyim hem de. arkadaşlarımın düşündüğü gibi ilgi çekmek için de konuşmuyorum böyle. tamamen iç huzursuzluk bendekisi. içimde sanki devasa bir sıçan varmış da durmadan içimi kemirip kendine yol açmaya çalışıyormuş gibi bir hisle dolup taşıyorum her gün. bu sıçanı ben büyüttüm, çocukluğumdan beri tanırım kendisini. çocukken arkadaştık kendisiyle, pek sevimli gelirdi gözüme. beni dertlerimden kurtarıyor gibi geliyordu o zamanlar. kendi ellerimle besledim ben bu sıçanı, yiyeceğini kendi ellerimle koydum önüne, koşup hoplayacağı kocaman bir yer açtım ona içimde. şimdi içimde açtığım yer küçük gelmeye başladı kendisine, yemeğinin ölçüsünü biraz fazla kaçırdım sanırım. kilo aldı, koca göbeğiyle içimdeki yerde rap rup dolaşması acı vermeye başladı. adımını her atışında acıyan yerlerime çarpıp içimdeki yaraları tekrar tekrar kanatıyor olması artık eskisi gibi arkadaş olmadığımızı yüzüme bir tokat gibi çarpıyor. artık düşmanız kendisiyle, son birkaç senedir içimde kalan son açıklıkta beyaz bayrak sallamadan, gece gündüz demeden bam güm harp ediyoruz. benim elimde büyüdüğü için bütün zayıf yanlarımı çok iyi bilir. zaten düşmanın da böylesinden korkacaksın, önceden arkadaş diye bildiğinden. ne zaman zihnim sakinleşecek kendimi rahatlatacak olsam tilki uykusundan uyanır var gücüyle koşmaya başlar. nefes aldırmaya niyeti yok, beni bitirmeye oynuyor.

günlerim içimdeki düşmanla dövüşmek dışında şöyle böyle geçiyor. kendimi idare etmeye, hayatımı kendi başıma idame ettirmeye çalışıyorum. idare eder bir işim, idare eder bir evim ve idare edemeyip bulduğum ilk fırsatta kendilerinden jet hızıyla kaçtığım bir ailem var. kendimi şu an ki hayatıma öylesine adapte etmişim ki iki sene öncesine kadar ailemle yaşadığıma inanasım gelmiyor. nasıl katlanıyordum, nasıl yaşıyordum aklıma gelmiyor bile. eğer son iki senemi evde geçirmiş olsam zar zor dayandığım içimdeki rap rup sıçan, dan dun konuşan babamla birlik olup beni çok daha erken bitirebilirdi. babam eğer sıçanı tanısaydı benden daha çok severdi, şaka değil bu gerçek. hem de beni tanıyan herkesin rahatça benimle aynı fikirde olabileceği bir gerçek. sıçan beni bitirecek mi? benden önce yemeğini suyunu kendisi verirdi, gücü kuvveti olsun diye ek gıdalarla, vitaminlerle beslerdi. iyi ki ikisini tanıştırma gafletine düşmedim. babam bilse belki sıçandan önce kendisi bile bitirirdi beni. çünkü kendisi için varsa yoksa abim, biriciği kıymetlisi. annem biliyor, tanıyor bu sıçanı ama yakinen değil, adını biliyor sadece. sanki benden duymamış da komşunun biriyle dedikodu yaparken kulağına ilişmiş gibi davranıyor. sıçanı bitirmek için bir çaba sarf etmiyor, görmezden geliyor. ha bir çabası var hakkını yemeyeyim, içimdeki sıçan beni yer bitirir de sıra onlara gelir diye korkuyor biraz. kaçmasın diye etrafıma demirden duvarlar örüyor. ailesini düşünen hakkaniyetli kadın.

abim evde anlaşabildiğim tek kişi. bir şey lazım olduğunda, evle ilgili bir durum olduğunda onunla irtibat kuruyorum. yirmi birinci yüzyılın konuşabilen posta güvercini. jeonju'dan seoul'e mekik dokuyor, kanatları hiç yorulmadan mesaj iletiyor tebrik etmek lazım. benimle aynı ailede büyüdüğü halde içinde sıçan beslemiyor. çocukken varmıştır belki de sürekli ders çalıştığı için aç bırakarak bitirmiştir sıçanı. daha başından yaşatmamış, benim gibi arkadaş bellememiştir. bilmiyorum, daha önce hiç sormadım senin sıçanın var mı diye. gerçi annemle babam bilseler yaşatmazlardı onun sıçanını. benimki biraz şanslı sanırım boylu poslu oldu, kuvvetlendi. yaşıyor ya otursun buna şükretsin.

abim olmasaydı bütün çocukluğumu bir başıma geçirirdim. oyuncaklarımı arkadaş bildiklerime dağıtır kendim bir köşede oturur onları izlerdim. kullanılıyormuşum meğer, ben oynuyoruz sanardım. abimden başka kimse söylemedi ki bana bunun yanlış olduğunu, kimse demedi ki çocuğum böyle oyun mu olur sen bu oyunun neresindesin diye. abim tuttu sarstı beni iki tane de tokat attı sağlı sollu. aptal diye bağırdı bana. aptal, sen başkalarına ver diye mi aldılar bu oyuncakları? ne bileyim oynuyoruz işte. hayır oyun değil bu saçmalık topla eşyalarını gidiyoruz. tamam gidelim. gittik sonra bir daha da dönmedim geri, abim sayesinde hep ileri gittim. onun arkadaşlarıyla arkadaş oldum, onun oyunlarına katıldım, onun sıçanını da ben yedim!

emotional oranges | sexingWhere stories live. Discover now