Pulpa

38 3 0
                                    

Saraycıkta halk Mehmedi öyle tanıyorlardı ki,dışarı çıksa işe,eve biraz erken gelse çişe,bir kadına yan gözle bakmak istese boşa olduğu dedikoduları yavaş yavaş sarıyordu minik köyü.. Küçük yerlerin en büyük felaketi tanınmaktı ona göre,umursanmamak hatta varlığını, izini kaybettirmek için verdiği bu ilahi çabayı ne saraycık'ın asmalı evlerinden, küf kokulu,nemli odalarından çıkıpta koskoca bir milletvekili olan Hasan Hüseyin bey, ne de kendisi gibi fıtratında değişik alametler barındıran kız kardeşi Nalan vermişti ona göre. Nalan onaltısında pek sessizce,sarı saçları da kaderi gibi düğüm düğüm olmuş,zoraki tebessümlerini sadece Mehmede, ağabeyine hediye veren bir çocuktu. Anneleri tifüs babası yaşlılıktan ölünce temelinden kesmişti bu tebessümlerini,ama ağabeyine karşı yapmıyordu bunu,Saraycıkta en sevdiği, hiç konuşmasada bir derdinin olduğunu bildiği ağabeyine dayanamaz bazen uykusunda izler,bazen babasından görmediği ince tülden görünmez şefkati onda arardı.Oysa çok konuşmazlardı onunla ama bir histi işte,aynı karından aynı kandan doğan insanlar birbirini anlamayacaksa, kimse anlamasındı bu dünyada Nalan'ı.
   Bir gün dedesi ve Şükran hanım onu  şifa bulması düşüncesi ile Düğümcü Yakup efendi dedikleri bir adamın yanına sürüklemişlerdi.İlkin çok korkan küçük bedeni olayı anlayınca korkulması gerekenin düğümcüler,hacılar, hocalar değilde onlara inanan ahmaklar olduğu kanaatine varacaktı.Şükran hanım feryat figan edip "yemez içmez benim kuşum!, gülmez,kızmaz, ağlamaz.. Ne etsem olmadı.En güzel oyuncaklar aldım gülmedi,etlerini lime lime cimdirdim ağlamadı,anasının mezarına götürüp :Ananı tifüs değil yokluk öldürdü dedim kızmadı.. Bana bir medet hoca efendi, el Aman! Diyordu. Dedesi düşünceli kalıyor bazen gözleri doluyor, bazen Hocanın anlattıkları ile dolan gözlerinde bir umut peydah oluyordu.O zaman Nalan dedesine acıyor,Şükran hanıma üzülüyor,fakat cehaletlerini ve umutsuzluklarını gördüğü bu insanlara birşey söyleyemiyordu. İçinden öyle şeyler geçiyordu ki ancak susarak anlatılacaktı.Öyle gür bir şekilde haykırıyordu ki aslında insan kulağı ile değil kalbi ile, yalnız kalbi ile duyabilirdi Nalan'ı.
  Çaresiz eve döndükleri o gece yatağında yatarken,penceresini araladı küçük kız. Zonguldak'ın kirli,gri havası girdi çiğerlerine, eğildi baktı aşağıda yapraklar ışıldıyor,rüzgar bir iki dalı ahenkli, ahenksiz sallıyor, öteliyor, beriliyor eski yerine bırakıyordu.Ayakkabılarını giyip koca holden aşağı indi. İncir ağacının üstünde parıldayan belli belirsiz minik kozalar gördü.Eline almaya kalmadan bir ses geldi solundan.
"onlara PULPA denir bilir misin?"
Bilmem demek istedi,başını salladı Nalan. Mehmet düşünceli düşünceli iç çekti. "bunlardan kelebek çıkacak, sabredersen, dokunmazsan görürsün,hem dokunma zaten,eğerki dokunursan kelebek içeride kelebek olamadan ölür,ama dokunmazsan kelebek bu kozayı kırmak için güçlendirdiği bacakları ile mıh gibi çıkar oradan." Nalan ayan beyan ilk kez bu denli şaşırmıstı. Mehmet devam etti." Ben en çok neye kızarım bilir misin kardeşim. Yardım ettiğini sanarak bir halt yediğini düşünen insanlara,halbuki öğretmeliyiz birbirimize, nasıl güçlü olunacağını,nasıl kendi kabuğumuzdan çıkıp, nasıl kendimiz olacağımızı,Şimdi görüyorum ki senin suskunluğun ne dilsizliğinden, ne küskünlüğünden ne de bizi beğenmeyisinden Nalan.. Sen kendi Pulpa'ndasın güzel kardeşim. Orada bizleri duymuyor görmüyorsun, belkide en doğrusunu sen yapıyorsundur. Ah! Ne cok isterdim sen gibi yapabilmeyi. Ne çok isterdim kendi hüznümü bile bu denli saklayıp ben yapabilmeyi."
Bunları derken yer yer ağlıyor, kızıyor bazen bir küfür gibi savurduğu cümleleri tekrar ediyordu.
  Nalan bir şey demek istedi ama nafile... Hangi söz ağabeyinin acısını dindirebilirdi?
  Koşarak uzaklaşmak istedi ondan, onu bahçede kör karanlıkta yalnız bıraktı.Odasına çıkıp perdeleri kapadı.
   Şimdi herşeyi unutup uyumak istiyordu. Belkide Yakup efendi haklı büyü var bizde evet büyü! Diyordu içinden. O an anlamıştı. Gerçekleri görmenin zorluğu bir şarlatanın yalanlarına inanmaktan daha çetindi. O gece o yalanlara sarılarak uyuyacaktı.

UYKUSUZHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin