14.GEÇMİŞİN YANGINI GELECEĞİ TUTUŞTURUR

En başından başla
                                    

Öyle bir durumun içinde düşmüştüm ki, annemle babamdan kuşku duyacak kadar berbat bir sallantıyla sarsılıyordu zihnim. Bundan yıllar önce gözyaşlarımla toprağa verdiğim, sonrasındaysa yıllarca o soğuk mezar taşlarının başında gece gündüz demeden ağladığım anne babamdan, şüphe duyuyordum.

Sahiden, anne ve babam gerçekten onlar mıydı?

Kokusunu bilmediğimden toprak kabul ettiğim bebek kardeşim, sahiden öz kardeşim miydi?

Ben, ailemin bir parçası olup olmadığımdan emin olamıyordum tam şimdi. Gözlerimin önüne gelen kesik anılar, silik şekilde devamlı kendilerini hatırlatırken onlarla geçirdiğim yalnızca yedi yılla avunmuştum ben bu yaşıma kadar. Aldığım her nefes bile onlara adamışken, bu savaştığım şey çok ağırdı.

Avuçlarım arasında sıktığım yorganı iyice buruştururken, dizlerimi biraz daha kendime doğru çektim. Ağlamaktan başka yaptığım hiçbir şey yoktu. Böyle bir durumda, ne söylenirdi onu da bilmiyordum. Ne hesap sorasım ne de gerçeklerin peşine düşecek gücüm vardı. Yüzleşmekten kaçıyordum yine. Korkaktım. Bunu inkar etmiyordum.

Ailemin, bunca yıldır hayaliyle yaşadığım ailemin gerçek olmamasıyla yüzleşemeyecek kadar korkaktım. O adamın abim olma ihtimalinin doğru olmasıyla başa çıkamayacak kadar hem de...

Gözpınarlarımdan süzülen yaşlar doğrudan yastığı ıslatırken, odanın kapısı aralandı yine. Gözümü açtığımda kendimi Hakan'ın evinde bulmuştum. Restorana yakın bir yerde bayıldığımdan ona haber hızlı ulaşmış olmalıydı. Sokağın ortasında beni yerde cansız gibi yatar halde bulduğundan duyduğu endişeyi, iliklerime kadar hissetmiştim sesinden dolayı.

Benimle konuşmaya çalışıyordu, bu halimin nedenini anlamaya çalışıyordu ama benim ona anlatabilecek kelimelerim yoktu bu durumu. Ne söylersem söyleyeyim, aklımı kaçırmış olabileceğimi düşünecekti. Bunu kime anlatırsam anlatayım, normal olarak akıl sağlığımın iyi olmadığını düşünürdü zaten.

Hafifçe burnumu çektiğimde, sesini duydum. "Saatlerdir sesin soluğun çıkmıyor. Sadece ağlıyorsun Hera..."

Yavaş adımlarının sesi bana doğru yaklaştığını duyururken, yatağın hafifçe çökmesinden oturduğu anladım. "Neden ağlıyorsun? Kötü bir şey olmuş belli ki, endişeleniyorum senin için."

Duraksadığında, yanan gözlerimden akan yaşlar daha da hızlandı. Anlatmak istiyordum. Kimseye anlatmak istemediğim kadar tüm bu olup bitenleri en başından sonuna kadar Hakan'a anlatmak istiyordum. Dolup taşan acımı görüyordu ama anlayamıyordu nedenini. Anlasın istedim o an. O her zaman anlardı. Bu defa, yine anlasın istedim fakat böyle bir şeyin anlaşılabilecek tarafı yoktu. Henüz ben bile işin içinden çıkamamışken, bir başkasına söyleyemezdim. 

Susma zorundalığı içimde biriken zehri daha da yaydı düşüncelerime. Kasvet, bütünüyle gri bulutlarını her yere yaymış şiddetli bir fırtına koparıyordu içimde. O fırtınadan sağ kurtulabilmeyi umuyordum yalnızca. Canım, hiç yanmadığı kadar yanıyordu.

Hemen arkamda, sessizce oturmuş Hakan'ın eli önümde doğru uzandı. Yüzüme düşen birkaç tutam saçı geriye doğru yavaşça çektiğinde, kısık sesli bir hıçkırık döküldü dudaklarımdan. Dışarıdan bakıldığında içler acısı görünen halime karşı yalnızca derin bir soluk bırakmakla yetinirken, çalan kapıyla saçlarım arasında belli belirsiz gezinen parmakları durdu aniden.

"Birini beklemiyordum. Geliyorum hemen." Yataktan kalkarak kapıya doğru giden adım seslerini duydum.

İki katlı evinin şuan ikinci katında, onun odasında olduğumdan bu kata ulaşmayan seslerden dolayı gelenin kim olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sessizlik dinlediğim tek şeydi şimdi. Fakat o sessizliği bölen, birden fazla adım sesinin giderek bu tarafa doğru yaklaşması oldu.

ZAMANSIZ SEVGİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin