BÖLÜM 3 - KRAL BJORN

4.9K 336 62
                                    

Bir kaç köylü avlanmak için şafak vaktini beklemişti. Ve nihayet vakit geldiğinde üçerli gruplar halinde ormana daldılar. Avlarını kaçırmamak için gözlerini dört açmışlardı kışlar burada aylarca sürerdi ve vahşi hayvanlar dışında yiyecek bir şey olmazdı. Ne yazık ki köylerinin toprakları tarıma hiç elverişli değildi. Bu sebeple elleri boş dönmeleri bütün köyün haftalarca aç kalması anlamına gelirdi. Bu yüzden kimseden çıt çıkmıyordu.

Derken öncü olan gruptan bir kişinin koşarak onlara doğru gelmekte olduğunu gördüler. Kimse onun neden bu kadar telaşlı olduğunu anlamadı adam da hiç beklemeden lafa girdi.

"Bir kadın var. Kadın. Orada. Ölmüş..."

Erl Bjorn - köyün kralı- iki kelimeyi bir araya getiremeyen savaşçısını omuzlarından tutup sertçe sarstı. Çelik gibi bir sesle

"Ne kadınından bahsediyorsun. Bu ormanda kadın falan olamaz. Nerede ?" diye sordu.

Gözlerinden ateş püskürüyordu. Onun köyündeki kadınlardan birine zarar geldiyse bunu yapanı kazığa oturtmaya hazırdı.

Kjell onlara ileriyi işaret ederek kekelemeye devam edince Earl onu sertçe itip yere yapıştırdı. Eğer ölü bir kadın varsa etrafta da onu öldürmüş kişiler var demekti. Bu da topraklarının ihlal edildiğini gösterirdi.  Earl Bjorn hemen kalkanını ve baltasını eline alıp savaşçılarına da aynısını yapmaları için bir işaret verdi.

Sessizce adamın işaret ettiği yere doğru yürüdüler. Bir kaç metre ilerledikten sonra gerçekten oldukça tuhaf giyimli bir kadının yerde yatmakta olduğunu gördüler. Günün ilk ışıkları kadını az da olsa aydınlatıyordu ama karlar bir yorgan gibi neredeyse bütün vücudunu örtmüştü. Bu mesafeden yüzü görülmüyordu yalnızca kadının tuhaf kızıl saçları bembeyaz kar yığının arasından dikkat çekiyordu.

Erl öne atıldı. Kadın gerçekten ölmüş gibiydi ve zararsız görünüyordu bu yüzden kılıcını ve kalkanını indirerek ona iyice yaklaştı ve yüzünü görmek için saçlarını geriye çekti. Yüzündeki karları temizledikten sonra onu kontrol etmek için sırt üstü çevirmek zorundaydı. Her ne kadar bunu yapmaktan nefret etse de kral olarak bu onun göreviydi...

Kadını çevirmek için dokunduğunda vücudu buz gibiydi. Ve yüzüne baktığında dudaklarının mosmor olduğunu yüzünün de bir ölününki gibi bembeyaz olduğunu gördü. Bjorn artık onun öldüğünden emindi ve kadını yavaşça yerden alıp sırtına attı. Her kim olursa olsun gömülmeliydi ve atına doğru yürürken savaşçılarına seslendi

"Ormanın her yerini karış karış arayacaksınız. Bu kadını öldürenleri bulacağız."

Zavallı kadın savaşarak ölmemişti bu yüzden Valhalla'ya gidip Tanrılarla şarap içip onların sofralarından yiyemeyecekti. Çünkü yalnızca savaşta ölen kahramanlar Valhalla'da -Tanrıların büyük salonunda- Odin ile, Thor ile, Frey ve Freya ile şarap içip onların sofralarında sonsuza kadar eğlenebilirdi.

Bu kadın gibi donarak ölenler, hastalıktan ya da yaşlılıktan ölenler Hel denen yere giderdi. Orada sonsuza dek boşlukta kalırlardı. Orada Tanrılar yoktu. Çünkü orası tüm Tanrıların nefret ettiği Loki'nin (o da bir Tanrı olmasına rağmen) kızı olan Hel'in yeriydi. Savaşta ölmeyen herkes onunla birlikte sonsuza dek orada kalırdı. Hel iyi değildi ama kötü de değildi.

Hel hiçlik demekti... Ve kimse oraya gitmek istemezdi.

Erl Bjorn kadını köye doğru taşırken savaş dışında hiç bir şekilde ölmemesi gerektiğini düşünüyordu. O büyük bir savaşçıydı ve mutlaka savaşırken ölecekti. Valhalla'ya gidecek ve Tanrılarla yiyip içecekti. Öyle olmak zorundaydı!

VİKİNG SAVAŞÇISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin