BÖLÜM 2 - ÖLÜM UYKUSU

5.1K 310 36
                                    

Deprem olmuştu. Çok ama çok büyük bir deprem olmuştu. 

Asya bu yaşadığını başka türlü açıklayamazdı. Saati ayarladığı anda bütün dünya başına yıkılmıştı. Önce bütün duvarlar çökmüş ardından evinin zemini tuzla buz olmuştu. Asya hiç durmayacakmışçasına düşmüş, düşmüş daha çok düşmüştü. Aslında evi birinci kattaydı nasıl olmuştu da bu kadar aşağı düşebilmişti? Sanki dünyanın merkezine inmek gibiydi...

Asıl anlam veremediği şey ise düşmesi nihayet son bulduğunda kendini buz gibi bir karanlığın içinde bulması olmuştu. Neyse ki bir kaç çizik ve sıyrık dışında ciddi bir zarar almamıştı. Ama düştüğü yer aşırı derecede soğuk ve ıslaktı. Bir süre gözlerinin karanlığa alışmasını bekledi. Belki böylece bir şeyler görebilir ve nerede olduğunu anlardı...

Genç kadının dişleri birbirine vurmaya, soğuk iliklerine kadar işlemeye başladığında etrafta bir kaç ağaç seçmişti. Yavaşça ayağa kalkıp doğru görüp görmediğini anlamak için ağaca yürüdü. Evet gerçekten de bir ormandaydı ve yapayalnızdı... 

Eğer bulunduğunuz yere nasıl geldiğinizi bilmiyorsanız ve bunu anlamanızın da pek bir yolu yoksa geriye tek bir seçenek kalır. 

Keşfetmek... 

Asya bunun şimdiye kadar başına gelen en kötü şey olduğundan emindi. Ama buradan kurtulmak için kafasını kullanmazsa bu soğukta bir kaç saat içinde öleceğini kesinlikle biliyordu. Üzerinde sadece evde giydiği -keşke yaksaydım da şu an üzerimde olmasalardı dediği- saçma kalpli pijamaları vardı. İncecik çorapları -neyse ki çıplak ayak değildi- ve her yeri tiftik tiftik olmuş bir hırkası vardı. Soğukta donarken bile 

"Gerçekten bundan daha fazla rezil olamazdım herhalde." diye kendi kendine söyleniyordu. 

Derin bir nefes alıp kendini topladı ve etrafına bakınmaya başladı. Bir ışık bir işaret arıyordu ne olduğu hiç önemli değildi sadece nerede olduğunu anlamasını sağlayacak ya da nereye doğru gitmesi gerektiğini gösterecek küçücük bir işaret yeterdi. 

Uzun uzun inceledi ve bekledi. Etrafı dinledi ama hiç bir faydası olmadı. Ne bir ışık vardı ne de bir ses. Tam da bu esnada küçük pamukçuklar gelmeye başladı yüzüne... 

"Bir bu eksikti!" 

Kar tanelerini izlemek normal bir zamanda çok keyifli olabilirdi ama şu an Asya için bu ölümünün daha erkene çekilmesi anlamına geliyordu. Birazdan kıyafetleri ıslanmaya başlayacak ve soğuk içine işleyecekti. Bir karar vermesi gerekiyordu. Harekete geçmesi gerekiyordu. Ölürse bile denemeden ölmeyecekti. Burada bu karanlık ve soğuk yerde karların altında yapayalnız ölemezdi. 

Gözlerinden yaşlar boşalmaya başladı. Titreyen elleriyle göz yaşlarını silmeye çalıştı. Bu esnada kararını vermişti filmlerdeki gibi yönünü ağaçlar sayesinde bulacaktı. Ağaçların yosunlu tarafları 'kuzey' yönü değil miydi? 

O halde o da kuzeye doğru yürürdü. Hiçliğin ortasında değildi ya illaki bir yerleşim yerine ulaşırdı. Oraya vardığında da ailesine telefon edip konumunu söylerdi. 

Ailesi onu dünyanın öbür ucunda bile olsa mutlaka gelip alırdı... 

Yürürken hayaller kurmaya başladı. Şu an onu en çok sıcak bir çorba mutlu ederdi mesela. Ya da gürül gürül yanan bir şömine ateşi... Karşısında oturmak hatta uyumak ne güzel olurdu. 

"Uyumak gerçekten güzel olurdu." dedi kendi kendine. 

Asya'nın o kadar uykusu gelmişti ki... 

Bütün vücudu kaskatı kesilmiş olsa bile uyku çok ağır basmaya başlamıştı. Göz kapakları attığı her adımda daha da ağırlaşıyordu. Yürümek acı verici bir eylem halini almıştı. Bir kaç adım daha atmaya zorladı kendini ama başaramıyordu. 

Başaramayacaktı. 

Olduğu yere yığıldı genç kadın. Artık gözlerini açamaz hale gelmişti. Vücudu onun kontrolünde değildi sanki. 

"Uyumamalıyım" diyordu bilincinin son kırıntıları. Ama o bunu dinleyemeyecek kadar yorgundu. 

"Uyuma Asya! Uyursan ölürsün.! " dedi bir ses. Kendi sesine benziyordu sanki. 

Neden uyumasın ki? Sıcacık yatağındaydı işte. Yarın işe gidecekti her zamanki gibi sonrada kızlarla buluşacaklardı. Enerjisini toplamalıydı. Uyumalıydı. 

Uyku dünyanın en güzel şeyi değil miydi? Kendini uykunun güzel ve şefkatli kollarına bıraktı ve rüyalara daldı. 

"Uykunun ne gibi bir zararı olabilirdi... " 

Asya'nın son düşüncesi bu olmuştu.

----


VİKİNG SAVAŞÇISIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin