Theo ona dik dik baktıktan sonra bana döndü. "Yemekhanede kavga etmişler. İkisi de kavga hakkında konuşmamayı tercih ediyor. David'in babasını aradım, birazdan o da burada olur."

Aynı saniyelerde içeri bir adam girdi. Kapıyı tıklamadığı gibi, bizimle de hiçbir iletişimde bulunmadan direk oğlunun kolunu kavrayarak onu buradan çıkarmaya koyuldu. Bu kaba davranışının kısa süreceğini düşünüyordum çünkü David her bakımdan ona boyun eğecek bir çocuğa benzemiyordu; ancak düşündüğümün aksine ikisi de kısa sürede gözden kayboldular. Jake'in koltuğundan kalkmasına izin vermeden ve Theo'ya hareket etmemesini işaret ederken peşlerinden gittim.

Önce onu binanın dışına, ardından otoparka yönlendirdi. Herkes derste olduğu için kolayca boş koridorlarda adımladım, ikisini arabalarının önüne kadar takip ettim. Niyetim olanlar hakkında özür dilemek ve böyle kaba davranmasının bir işe yaramayacağını söylemekti ama adam David'in boğazına yapışıp onu arabaya yaslayınca ilk iş üzerine koşup onu ittim.

"Ne sikim yapıyorsun sen?"

"Sen kimsin be! Oğluma nasıl davranacağımı sana mı soracağım?"

David'e baktım. "Sen içeri dönüyorsun, hemen."

Babasına ikinci kere bakmadan içeri doğru yürüdü. Bana karşı çıkıp korkudan arabaya bineceğini falan sanıyordum bu yüzden bu itimadı omuzlarımı kaldırdı. Adama daha öfkeyle, daha hırsla baktım. Başımı çevirip oğlunun gidişini, binanın içine girişini görmek istiyordum fakat düşündüğümün aksine o gitmeden, Jake ve Theo da otoparka çıktılar.

"David hemen buraya gel," diye haykırdı kızgın bir boğa gibi kırmızıya dönerken. "Sen kim oluyorsun da bana bulaşıyorsun bilmiyorum ama kadın falan demem, haberin olsun."

"On dört yaşında bir çocuğun boğazını sıkarak mı adam oluyorsun sen?"

Kapüşonlumun yakasını kavrayınca Jake'in yanımıza kadar geldiğini hissettim ama elimle durmasını işaret ettiğimde durdu.

"Seni ihbar edeceğim," diye mırıldandım. "Oğluna bir kere daha el kaldırdığını göremeyeceksin."

"David arabaya bin," diye tısladı gözlerini gözlerimden bir an bile çekmeden. Eli gittikçe sıkılaşıyor, canımı yakmaya başlıyordu. Beni yukarı kaldırdığı için parmak uçlarımda duruyordum.

"Jake polisi ara," diye mırıldandım sakince. "Bu maganda buradan bir yere adım atmayacak."

Bu kadar yakınımdayken onu baştan sona inceleme fırsatı buldum. Bakışlarımı alayla üzerinde gezdirdiğim de sinirleri gerildi, onu aşağılamam için bakmam bile yetiyordu. Üzerinde siyah bir takım elbise olmasına rağmen öyle çirkin, öyle kaba görünüyordu ki bir iş adamı mı yoksa mafya mı olduğu anlaşılmıyordu. Saçları toplayabileceği kadar uzundu. Bileğinde çok pahalı bir saat vardı ve görmesem de, ceketinin içinde bir silah taşıdığını hissediyordum.

Bir araba motorunun sesini duydum. Otoparktan içeri girdi. Polisin bu kadar çabuk gelmesinin imkanı yoktu, bu yüzden öğretmenlerden ya da velilerden biri olmalıydı. Arabaya bakmak için dikkatini üzerimden çekip elini gevşettiğinde kafamı hırsla geri çekip alnımı burnuna geçirdim. Geri doğru sendeleyip kanlar içinde kalan burnunu tutmak zorunda kaldı. Öne doğru eğilmiş eliyle kanı yakalamaya çalışır gibi dururken gözlerini yukarı kaldırmış bir yandan da bana bakıyordu.

"Seni öldürürüm," diye tısladım. "Bir daha herhangi bir çocuğa elini kaldırırsan, seni öldürürüm."

Sırıttı. Dişleri kanlar içindeydi, konuşmadan önce tükürmek zorunda kaldı. "Ne yapacaksın? Polislerin böyle aptal bir suçlama için beni içeri atacaklarını falan mı sanıyorsun? David benim oğlum, ona istediğim gibi davranırım."

weapons and traumas 2 || zmWhere stories live. Discover now