# Büyünün Dönüşü #

477 64 101
                                    

Başımı koltuktan kaldırırken duvardaki saatle bakıştım. Gürül gürül yanan soba beni iyice mayıştırmakla beraber saat kavramını yitirmeme yol açmıştı. Gece çoktan gündüzden görevini devralmıştı. Ay, kar tanelerinin arasından ışıldıyor; bir gün önceki yemyeşil çayırlar, beyaz bir örtünün altında dinleniyordu.

Okuduğum dergiyi sehpaya bırakırken esnedim. Bu gün neredeyse hiçbir şey yapmamış olmama rağmen üstümde bir ağırlık vardı. Bu yüzden bırakın evle uğraşmayı, duş alıp yatmaya dahi üşeniyordum ama artık tek başıma yaşıyordum ve ebeveynlerim ev işlerimi halletmek için çok uzaktaydılar. Bir yerden başlamalıydım.

"Yeni bir başlangıç" kararımı annem ve babama açtığımda tahmin ettiğimden anlayışlı davranmışlardı ancak yıllardır kullanılmayan, büyükannemden bize miras kalmış bu dağ evine taşınma fikrimi onlara sunduğumda şaşırmışlardı.

Genel olarak paranormal hikayeler ve fantastik konulardan bahseden bir dergide makale yazarı olarak, değişikliğin bana iyi geleceğini söyleyen editörümü dinlemek zorundaydım. Aileme miras kalmış ve tarihi yüzyıllar kadar eskiye dayanan bu evi duyduğunda da kendisi hemen atlamıştı. Onu severdim fakat elli yıldır kimsenin oturmadığı, terk edilmiş eski püskü bir eve taşınmamla alakalı tavsiyesi başta hiç aklıma yatmamıştı. Yine de o beni ikna ettikten sonra ben de ailemi ikna ettim ve artık buradayım.

Ben gelmeden iki üç gün önce gündelikçiler ve nakliyat şirketi evi yaşanabilir hale getirdiğinden benim yapmam gerekenler azdı. Buna rağmen içimde parmağımı kımıldatacak en ufak bir istek yoktu.

Kendimi zorlayarak çatı katına çıktım. Burası, burada oturan herkesin hayatlarından bir parçayı koyup bıraktıkları yerdi. İçerisi ev sakinlerinin kimsenin bulmasını istemedikleri ya da kullanmaktan vazgeçtikleri fakat atmaya kıyamadıkları onlarca eşyayla doluydu ve şimdi editörümün başka bir nasihati dolayısıyla onların mahremiyetine el sürecektim. Editörüm bu saçmalıkların yazacağım yazıya ilham vereceğinden emin lakin ben tozdan alerji olup yazımın daha çok gecikeceği kanısındayım.

İçeri girip ışığı açtığımda ilk gözüme çarpan şey beklediğim kadar kirli olmamasıydı, üstelik buraya gündelikçiler ve nakliyecilerin girmesine izin vermemiştim. Gıcırtıyla açılan kapı ve paslanmış kilit, içeriye uzun zamandır ilk kez girenin ben olduğum konusunda hem fikirlerdi ama bu kadar çatı katının bu kadar nasıl temiz olduğunu açıklamıyorlardı.

Bu konu üzerinde daha fazla durmayıp içinde sıcak çikolata olan kupamı çalışma masasına bıraktım. İçeride sayısız kitap ve kitaplık, kutu ve ıvır zıvır vardı; ikili bir yatak, ceviz ağacından yapılma büyükçe bir çalışma masası ve büyük bir dolapla dekore edilmişti. Normal bir oda bu kadar şeyi alıp ferah kalamazdı ama burası oldukça geniş olduğu için kaldırmıştı tüm yükünü.

Birçok dönem ve milletten eşyalar size adeta dünya gezisi yaptırıyordu. Duvara asılmış halı Osmanlı halısıydı, koltuklar ve masa Victoria Dönemi'ndendi, dolaplar ve saat gotikti, aydınlatma otantik bir avizeyle yapılıyordu, duvarlarda aynalar ve ünlü tablolar vardı, birkaç heykel de göze çarpıyordu, birçok değerli vazolar yan yana dizilmişti. Mobilya ve süs eşyalarında hoş kokulu ahşap ve renkli madenler kullanılmıştı.

Resimlere daha dikkatli baktığımda bunların bir kısmının Van Gogh'un, Leonardo da Vinci'nin, Cezanne, Degas ve Monet'in imzasını taşıdığını gördüm; ünlü heykeltraşların müzede bile göremediğim heykellerinden oluşan sergiyi saymıyorum bile. Bu kadar çok eseri hangi antikacı kaç yılda toplayabilirdi? Anlaşılan ev sahiplerinin hepsinin ortak noktası takıntılı kolleksiyonerler olmalarıydı.

Kendimi kaybetmiş bir şekilde odada dolanırken bir şeye çarpıp başka bir şeyi düşürdüm. Sızlayan kolumu ovalarken arkama baktığımda çarptığım şeyin kitaplık, düşenin ise bir kitap olduğunu fark ettim. Eğilip kalın, deri kapaklı kitabı yerden aldım. Deriye dağlanmış ada bakılacak olursa Kahin Zevza adlı bir kadına aitti.

Büyünün Dönüşü Where stories live. Discover now