Aramızda suskunluk oldu. Derginin herhangi bir sayfası sehpanın üzerinde açık kalmıştı ve yardım eli uzatan kişilere gülümseyen küçük bir çocuk bana bakıyor gibiydi.

"Bir şey demeyecek misin?" Baekhyun'un sorusuyla gözlerimi daldığım çocuktan ayırdım.

"Güzel." Dedim sadece omuz silkerek. Ne diyebilirdim ki? Baekhyun benim yerime her şeyi halletmiş gibiydi. Hayret uyandırıcıydı ama pek de şaşırmamıştım. Onu bildiğimden beri mükemmel biri olmaya devam ediyordu.

"Güzel mi?" Sessizliği yüzünden neredeyse varlığını unuttuğum Sunhee bir anda öfkeyle ayağa kalktı. "Sana Endonezya'ya gideceğini söylüyor ve sen güzel diyorsun öyle mi?" Öfkelenecek bir şey yoktu. Endonezya'ya gitmek sürgün gibi görünse de yaptıklarımın cezasını çekiyordum sonuç olarak.

Kardeşim öldüğünde intikam peşine düşmek yerine normal bir hayatı yaşamaya devam etseydim bütün bunlar olmayacaktı. Ama o kadar şeyin ardından hapiste olmak yerine hiç bilmediğim bir ülkede olmak çok daha iyi bir son geliyordu bana. Baekhyun'u özleyecektim. Onu deli gibi özleyecektim. Kardeşimin gitmesinden sonra hayatıma giren Sunhee'yi özleyecektim ama onların güvenliği için en iyisi de buydu.

"Evet. Şu durumda yapılacak daha iyi bir şey yok Sunhee. Burada kalmam ikiniz için de büyük bir tehlike." Gayet sakin bir şekilde cevapladım onu.

"Hayır değil!" Sehpadaki dergiyi alıp salonun uzak bir köşesine fırlattı. "Benim hayatımı tehlikeye atmıyorsun! Aksine sen geldiğinden beri ilk defa mutluyum. Arkadaşımı kaybettikten sonra ilk defa sen gelince bir arkadaşım olmuş gibi hissettim!"

Söylediği cümle ile birlikte Baekhyun'la birbirimize baktık. Buz kesmiş gibiydim. Ağlayarak odasına giderken her yerime iğneler batıyor gibiydi. Sunhee bilmiyordu, söylememiştim ama sanki bilmiyormuş gibi konuşmuştu.

"Ben... Üzgünüm onu ağlatmak istemedim." Dedim Baekhyun'a suçlulukla. Kız kardeşini ağlatmış kötü kalpli biri olmak istemiyordum.

"Senin yüzünden ağlamıyor zaten." Dedi Baekhyun ve ortadan para çantasını kaldırdı. "Peki sen ne düşünüyorsun bu konu hakkında?" Tekrardan omuz silktim.

"Dediğim gibi. Benim için önemli olan tek şey sizin güvenliğiniz. Bu şekilde saklanarak, dışarı çıkmayarak ne kadar idare edebiliriz ki? Bir şekilde, bir yerlerde yakalanacağım. Bundan sizin en az şekilde etkilenmenizi istiyorum." Anlayışla başını salladı. Ağzını aralayarak bir şeyler diyecek oldu ama sonra vazgeçti.

"Aç mısın? Sana bir şeyler hazırlamamı ister misin?" Ona asla bir şeyler hazırla demezdim. Diyemezdim. Sadece gözlerinin içine baktım. "Anlaşıldı, açsın." Gülümseyerek mutfağa yürürken peşinden gittim. Buzdolabından birkaç sebze çıkartıp tezgaha koydu ve yıkamaya başladı.

Birlikte olduğumuz geceyle ilgili ikimiz de pek konuşmamıştık. Sabah Baekhyun biraz utangaç ve çekingen davrandığı için konusunu açmamıştım. Ne gibi bir konu açmam gerektiğini de bilmiyordum zaten. 'Nasıldı?' gibi saçma bir soru soracak halim de yoktu.

Her şeyi akışına bırakmak istemiştim ama görünen o ki akışına bırakabileceğim bir sürem kalmamıştı. Bu yüzden ona arkadan yanaşarak kollarımı beline doladım. Hep yapmak istediğim bir şeydi bu. Kollarımı sarar sarmaz irkilerek elinden patatesi kaçırdı. Sonrasında ise hiçbir şey olmamış gibi yıkamaya devam etti.

"Ee, ne zaman gidiyorum?" Diye sordum omzuna çenemi yaslarken.

"Pasaportun birkaç gün içinde çıkar. O çıkınca da mesleki bir form doldurman lazım. Hakkında sadece bu belge gerekecek. Kimlik ya da öz geçmiş gerçeklik soruşturması gibi bir şey olmayacak. Sadece senin yazdıkların. Sonra da o belgeyi ve parayı heyetteki o adama vereceğim. Kısa süre içinde sonuç açıklanır ve gidersin."

RescuerWhere stories live. Discover now