Bölüm 1

172K 4.9K 1.3K
                                    

• Kaledağ-2014

Burası Türkiye'nin bir ucunda Doğu Anadolu'nun belki de en küçük , en ıssız köyü : KALEDAĞ..

7 haneli bu köyde doğdum . Gerçi dedemin söylediğine göre eskiden çok kalabalıkmış Kaledağ , yine de diğer köylere göre hep ıssızmış. 2000 m yüksekliğe köy kurmak çok az kişinin aklına gelmiş olmalı.

Belki de bu kadar ıssız olmasının en büyük sebebi terördür.
Bu ıssız kimsesiz köy bu soysuzların barındığı mağaralara en yakın olan köylerden.

***

O gece tam yatmaya hazırlanırken ahırdan gelen sesle irkildik.
Bala sobanın başında uyuya kalmıştı.
Dedem hızla ayağa kalktığında "Zehra sakın evden çıkma" dedi telaşla.

Yine örgütten birileri erzak istemeye mi gelmişti. Korkuyla uyuyan Bala'nın yanına oturdum. Dedem beni görmelerini istemiyordu.

Hemen kabanını giyip dışarı çıktığında korkudan titrediğimi hissettim.

Daha önce köye geldiklerinde Hüseyingillerin evinde ne var ne yok almışlar üstüne büyük kızları Maral'ı da yanlarında götürmüşlerdi. Karşı çıkmak isteyen Hüseyin amcayıda vurmuşlardı.

"Zehra yardım et" diyen dedemin sesiyle irkildim. Hemen yerimden kalktığımda dedemi kapının ağzında iri cüsseli bedeni bir çuval gibi dedeme yaslanan adamı farkettim.

Yüzü gözü is içinde kapkara olan adamın yüzünde yer yer kurumuş kan lekeleri vardı. Biraz sonra bacağında ki hala kanlar akan yarasını gördüğümde küçük bi çığlık attım.

"Sessiz ol , yardım et döşeğe bırakalım. Asker galiba" diyen dedemin sesiyle kendime geldim. Diğer omzunun altına soktuğum bedenimle  yaralıyı döşeğe zoraki yatırdık.

"Bu karda kıyamette nasıl donmadan buraya gelmiş bu asker" diye kendi kendine konuştu dedem.

Henüz Mart ayındaydık ve Kaledağ'da kar hala yarım metreydi.

"Su ısıt Zehra , ben hekim emmiye kadar gideceğim" dedi dedem.

"Dede gitme yalnız kalmak istemiyorum" dediğimde dedem alnını kaşıyarak askere baktı.

"Merak etme kızım , şu haline bak ölmek üzere 10 dakikada geleceğim sen onu sıcak tutmaya çalış. Soğuktan donmak üzere" dedi. Ve hızla gitti.

Dedemin peşinden askeri izlerken sobanın üstündeki ibrikten sobaya düşen suyun cızlamasıyla tekrar bir ürperti aldı içimi.Hemen büyük bi tasa suyu koyup aldığım bezle askerin yanına yaklaştım.

Gerçekten de nasıl bıraktıysak öyle duruyor cansız bedeni bir cesedi andırıyordu. Elimdeki bezi suyla ıslattığımda askerin yanına oturdum.

Kalbim hızla çarpmaya başlamıştı. Hem korkuyor hemde çaresizce yaşaması için elimden geleni yapmak istiyordum.

İri bedeninde kamuflaj vardı. Ayağında kocaman askeri botlar kafasında ise beresi vardı. Gözlerim yüzüne değdiğinde onu izlemeye başladım.
Kara islerin ve kurumuş kan lekelerinden görebildiğim kadarıyla sert ve erkeksi yüz hatları vardı.Kalın dudaklarının sağ kenarında kurumuş bi kan lekesi vardı. Gözleri kapalı halde yatarken yaralı değilde çok huzurlu bir uykudaymış gibiydi yüzü.

Aklıma bacağındaki yara geldiğinde yanından kalkıp battaniye getirdim gözlerimi yaraya değdirmeden üzerine battaniye örttüm.  O sırada duvara dönük olan başı bir boşluğa düşer gibi bana döndü.

Sobanın ışığı tamamen yüzünü aydınlatıyordu şimdi. İçimi tuhaf bi his kapladı. Simsiyah isin altında bile kusursuz görünen erkeksi yüz hatları hayranlık uyandırıyordu. Elim usulca beresine gitti çıkarmak istemiştim . Ancak kapıdan gelen sesleri duyduğumda hızla ayağa kalktım.

Dedem hekim emmiyi alıp gelmişti.
İçeri girer girmez bana Bala'yı da alıp odaya geçmemi söyledi. Uyuyan balayı kucağıma alıp odaya gittim. İçerden gelen sesleri oturduğum minderden dinlemeye başladım.

"Üstünü çıkaralım, başka yarası olabilir" dedi hekim amca.
Gelen seslerden anladığım kadarıyla askerin kıyafetlerini çıkarmaya başladılar.

"Omuzunda büyük bi morluk var çatlak olabilir.Bacağını kurşun sıyırmış, ama dikiş lazım" dedi hekim amca endişeyle. Bir süre sessizlikten sonra "Şimdilik yarayı temizleyip kapadım, sabah uyanınca yine bakarız" diye devam etti.

"Ceplerine bak kimlik var mı?" Dedi dedem.

Yoktu. Ne bir silah ne bir kimlik üzerinden hiç bişey çıkmamıştı.
O geceyi Bala'ya sarılıp uyuyarak bitirirken , yarını merakla bekliyordum .

*****

Sabaha karşı gözlerimi varla yok arası bi sese açtım. Yerimden kalktığımda kapıya doğru yaklaştım. Sesi tekrar duyduğumda içeriden geldiğini anladım. Yavaşça odanın kapısını açıp içeriye girdiğimde gözüm dedemi aradı.

Dedem yoktu. Sönmek üzere olan sobanın etkisiyle oda soğumaya başlamıştı.

"Su .. " diye inleme sesi duydum. Hemen bardağa su koyup yaralı askerin yanına ilerledim.

Ter içinde kalan yüzüyle bir kez daha "su " diye sayıkladı.

Titreyen ellerimle bir elimi ensesine götürüp bardağı dudaklarına yaklaştırdım. Bardağı dudaklarına değdirdiğimde hafifçe gözleri aralandı.

Yarı baygın bakan gözleriyle bana bakarken yarısı dökülen suyu içmeye çalıştı.

"Kimsin sen" dedi mırıldanır gibi. Ağzından zorlukla çıkan kelimeleri anlamakta zorlandım.

Ellerimi geri çektiğimde gözlerini kapattı.Hiç bir şey diyememiştim. Hemen kenarda duran bezi alnına değdirdiğimde gözleri tekrar aralandı.

Yarı baygın gözleriyle yüzümü tanımak ister gibi incelediğinde neden bilmem utanmıştım.Gözlerimi yerden kaldırmasamda gözlerinin yüzümde gezdiğini hissedebiliyordum.

Bu sefer Türkçe bilmediğimi düşündüğü için sanırım Kürtçe "kimsin sen , nerdeyim" dedi.

Kürtçe bilmesine şaşırmıştım, kafamı kaldırıp gözlerine baktığımda gözlerimiz ilk kez birbirine değmişti. Az önceki yarı baygın hali gitmiş biraz daha kendine gelmiş bi şekilde bakıyordu şimdi.

Koyu kahve gözleri öyle keskin bakıyordu ki utandığımı hissettim.
Alnındaki elimi hızla geri çektiğimde dilimden fısıltı gibi döküldü adım.

"Zehra.."

        

             🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Herkese merhaba,hikayeme hoş geldiniz. İlk bir iki bölüm daha çok olayları anlama olduğu için biraz kısa. Başlayan herkesin sabırla diğer bölümlere devam etmesini rica ederim. 💜

Zehra.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin