1 "Şüphesiz Çok Güzelsin"

1.2K 108 61
                                    

(Mabel Matiz - Boyalı Da Saçların)

Yıl 1973'tü. Güneşli hava, Daegu'nun Dongsan köyünü etkisi altına alırken, insanlar tarlalarda ya da otlak alanlarda hayvanlarını otlatarak çalışıyordu. Gökteki güneş, insanların pişmesini sağlarken, hayvanlar ise otlamaları gereken çayır alanını iyi kullanıyorlardı.

Güneşin kavurucu etkisinin olma sebebi, öğle saatleri olmasıydı. Kavurucu güneşin altındaki Jimin, önündeki koyunları belirli bir sürü haline getirmeye çalışıyordu. Ancak koyunlar sürüden çıktıkları için tekrar sürüye onları eklemek Jimin için bir hayli zordu.

2 saatlik otlatma evresinden sonra öğle saatlerindeki kızgınlıktan dolayı hayvanlar zorluk çıkarmaya başlamıştı. Jimin de bu yüzden onları babasının özel hazırladığı ahıra götürmeye çalışıyordu. Ancak koyunları otlatıp yerlerine götürmek bir hayli zordu. Çoban olmak daha zordu onun için ya da evin en çok çalışan kişisi.

Adımlarını hızlı tutarak tatlı görünen koyunlarını izliyordu. Sükunetliğiyle kendine aşık eden Dongsan doğası, Jimin'in huzurla dolup taşmasını sağlıyordu. Eğer Busan'da yaşamaya devam etmek zorunda kalsaydı, bu müptelası olduğu şehirde yaşamış olmazdı. Onu tanımış olamazdı. 'İyi ki' diyordu bu yüzden. 'İyi ki bu şehire geldik...'

Acelesinin olma sebebi bitireceği işler değildi tabii ki genç adamın. Tek gayesi, iki gündür göremediği yâriydi. Bir anda ona dolanan bu aşk duygusu içini pır pır ederken, iki gündür onunla görüşmemek boğazına yumruyu acımasızca saplıyordu sanki.

Özlemişti ona has olan o doğa kokusunu. Halbuki kendisi de aynı kokuyu taşıyordu ancak düşünceleri, 'onda farklı duruyor.' hissindeydi. Yine de o koku ona cennetti. Öyle hissetmesi de bir doz mutluluktu.

Onunla beraber çimlerde gezmeyi, yakalamaca oynamayı, onun göğsüne yatmayı ve yeşil otların arasında güneşi seyretmeyi özlemişti. İki gün herkese dile kolay gelirdi ancak ona cehennem azabı gibiydi.

Böyle aşık olmamıştı. Geleneklere uygun olmayan birine böylesine tutulması yanlıştı. Kimse bilmiyordu yasaklı aşkını... Yasaklı yârini... Yiğidini...

Bilseler öldürürlerdi ikisini de. Acımazlardı. Ailesi, sevenleri, dostları bir bir acı çekerek ölmesini isterdi ama gönül bu, konacak kişiyi de bilmiyordu. Konuyordu işte öyle tatlı bir şekilde. Daha sonra da bağımlı ediyordu alınan ruhun sıcaklığı.

Annesinin kınaladığı saçlarını hafifçe karıştırırken, annesinin çarşıdan aldığı kovboy şapkasını taktı hızlıca. Terlemişti ve kınalı saçları alnına yapışmıştı. Ayrıca giydiği gömlek fazlasıyla terlemiş olmasından artık huylandırıyordu. Acelesi vardı ve terli olup olmamayı önemsemiyordu.

Babasının hazırladığı ahırın kapısını zorlukla açtığında, koyunları "Kış kış." diyerek bir tavuk kovar gibi kovmaya başlamıştı. Sonra tavuk değil de koyun kovaladığını farkettiğinde gülmeye başlaması, gözlerinin kısılmasına sebep olmuştu. Yâri onun gülüşünü çok severdi. Çünkü bütün acıların yerini dolduracak kadar melek gibi gülüyordu.

Onun için şüphesiz bir güzeldi Jimin.

"Sarı kızımın ve yârimin yanına gideceğim koyuncuklar. Yârim her zamanki gibi kollarının arasına alacak beni. Daha sonra da saracak kollarını belime. Düşüncesi bile tekrar tekrar heveslenmemi sağlıyor bilir misiniz?" diyerek koyunlara döndüğünde, çıt seslerinden başka duyduğu hiçbir ses göremeyince hafif sinirli bir edayla "Ne anlarsınız siz aşktan? Yeri gelince çiftleşip kurtuluyorsunuz. Aşk denilen o efsane duygu sizin yanınızdan geçmiyor." demiş ve daha sonra da kapılarını kapatarak kilidi kapatmıştı. Üzerindeki anahtarı cebine atarken çitli bahçeden hızlıca koşarak çıkmış, daha sonra zorlukla tahta kapıyı kapatmıştı.

boyalı da saçlarınМесто, где живут истории. Откройте их для себя