B.4.

9K 441 620
                                    

Yolculuk başlıyooor...

Sizlerle gece boyu uzun bir yolculuğa çıkacağız.

Kimler gönüllü?

O zaman buraya okumaya başladığınızda saati yazın➜

Olur da kafanız karışırsa sormaya çekinmeyin.

Şimdi de görev zamanı ➜

Önce bölüme oy verilecek sonra satır arası yorumlar yapılacak🙈

Şu arkadaşı da takip ederseniz sevinirim ebri__bahar

>Hatırlatma<

Kıkırdadı zalimce. "Esasında bende pek kullanmam ama bu gece başka." dedi.

"İstisnalar kaideyi bozmaz diyorsun."

"Kesinlikle. Madem çakmağın yok al buradan yak," dedi elinde çevirip durduğu çakmağı göstererek.

İlk başta böylesine güzel bir kadının sigara içmek istemesi fazlasıyla canımı sıkmıştı ama öğrendiğim detay beni rahatlamıştı.

Bu geceye özel içtiğini söylemişti. O'nun aklından neler geçiyordu bu, gecenin önemi neydi bilmiyordum ama öğrenmek için feci şekilde merak ediyorum..."

🚖🚖🚖

Sigarasından peş peşe nefesler çekerken,
sırtını taksiye dayadı ve parmak uçları ile saçlarını tutup geriye doğru savurdu.

Bakışları hayali bir boşlukta geziniyor, dik duruşu tavizsiz, sigara içimi acemiceydi.

Sıkılgan kimliğimi örtbas etmek amacıyla ellerim ceplerimde ileri geri yürüyerek volta atıyordum. Sıkılıyordum çünkü müşteri olarak taksiye aldığım ve huyunu suyunun bilmediğim yabancı bir kadınla birlikteydim. Üstelik O'nun etrafına yaydığı garip bir aurası vardı...

"Yorulmadın mı, dakikalardır ileri geri yürüyüp adım saymaktan?" diye sordu.

Ezber bozan sesin tılsımı adımlarımı durdurmaya yetmişti. Yürümekten vazgeçip bende genç kadının yanına yakın bir yere gelip sırtımı taksiye dayadım.

"Biliyor musunuz?" diye sordu.

"Neyi?" diye sorarken soğuktan üşüyen ellerimi tekrar ceplerime gizledim.

"Sence bu dünya yaşanılacak kadar değerli bir yer mi?"

"Eyvah!" diye geçirdim içimden. İnşallah bu kız aklından intihar etmeyi falan geçirmiyordur.

"Bunu neden sordunuz?"

"Bilmem, öylesine aklıma geldi işte!" dedi.

"Öylesine mi, durduk yere insanın aklına böyle sorular gelmez ki?" dedim.

Bir müddet sustu. Sonra heyecanlanır gibi yaptı. "Benim adım Asya. Senin adın ne?" diye sorarken sıcacık gülümsemişti; tıpkı
adını taşıyan ülkelerden gelen yakıcı esinti gibi.

"Benim adım da Evrim!" diye cevap verdim.

"Tanıştığıma memnun oldum Evrim, ne kadar anlamlı bir adınız var." dedi.

"Adımı beğenmiş olmanız beni sevindirdi doğrusu." dedim.

Biraz durup düşündü. Sonra gözlerini uzak bir noktaya dikip sabitledi. "Evrim, adınla ilgili bir şey soracağım. Sen evrim teorisine inanır mısın?"

Sorusu karşısında afallamıştım doğrusu. Hemen şaşkınlığımı ekarte ederek işi şakaya vurdum. "Siz de zor yerden soruyorsunuz öğretmenim!"

Benden sorduğu sorunun karşılığını almayınca pişman olmuş tavrı takındı yüzüne. "Boş verin. Sormadım farz edin."

Onu geçiştirdiğimi düşünmesini istemediğimden fikrimi kısaca özetledim. "Benim ki inanıp inanmamak değil de böyle şeyler benim mantığıma ters."

Uzunca bir süre gözlerini kaldırım taşları üzerinde gezdirdi. İnce uzun parmakları arasına sıkıştırdığı sigarasının külünü gelişi güzel kaldırım taşları üzerine silkeledi. Bana sormak istediği başka şeyler de varmış gibi başını kaldırıp yüzüme doğru baktı. "Peki, reenkarnasyona inanır mısın?"

Gecenin içinden süzülüp gelen bu sorular da neyin nesiydi?

"Reenkarnasyona inanmak derken, ne demek istediğinizi anlayamadım?"

Esasında kulağım bir yerlerden aşinaydı bu kelimeye ama nereden olduğunu şu an hatırlamıyordum.

"Yani ruh göçüne inanır mısınız?"

"Şimdiye kadar adını bile duymadığım bir olguya inanıp inanmadığımı soruyorsunuz bana. Söyler misiniz 'ruh göçü' nedir?"

"Bedenler arası geçiş gibi düşün. Mesela, ruhun bir bedenden çıkıp başka bir bedende yaşaması!" dedi normal bir olaydan bahsediyor gibi çok rahattı.

İnanmayacaksınız ama ben bu kızın hâl ve hareketlerinden tırsmaya başlamıştım; ruh muh böyle şeyler gece gece ister istemez insanı yokluyordu.

Alaycı bir havaya girip "hıh" diye bir ses çıkarttı dolgun dudakları arasından. "Muhtemelen ruh göçüne de inanmıyorsunuz?"

Bütün bunlar benim için çılgınlık belirtileriydi. "Ben böyle safsatalara da inanmam." dedim.

"Neden safsata olduğunu düşünüyorsunuz? Oysa 'ruh göçüne' inanan bir milyar insan var Dünya'da." dedi.

Hayretimi dile getirmek adına bir ıslık koptu dudaklarım arasından. "Nasıl ya, bir milyar insan mı?"

"Evet, bir milyar..." diye cevap verdi.

Birbirinin zıttı sorulara maruz kalmak ve havanın kuru soğuğu dilimi damağımı kurumuştu. Konuşmaya başlamadan önce boğazımı ıslatmak adına hafifçe yutkundum. "Baya çokmuş ama bu insanların düşünce ve inançları beni enterese etmez. Bir milyar da olsalar iki milyar da." dedim.

"Ben seni farklı biri sanmıştım." dedi.

Henüz birkaç saat bile olmamıştı tanışalı. Beni ne kadar tanımış olabilirdi ki, farklı olduğumu düşünmüştü.

"Hanımefendi farklılıkla bir alakası yok. Bana göre bu tür konular biraz da felsefi." dedim.

"Nereden biliyorsun?" diye sordu.

Yerimden huzursuzca kımıldadım, vücudum tekrar aynı pozisyonu alınca: "Benden gerçeği duymak istiyorsanız şimdiye kadar böyle konularla hiç ilgilenmedim."

İçimden geçen doğruları yüzüne karşı söylemiş geri çekilmiştim. Cehennem azabı gibi üst üste sorduğu sorular neyin nesiydi içinden çıkmak mümkün değildi. Umarım kaçık falan değildir. Kılık kıyafetine bakılacak olursa hiç de öyle birine benzemiyor ama gördüğüne inanma diyen tam olarak kendisiydi.

"Bak sende diğerleri gibisin?" dedi.

"Nasıl yani, diğerleri gibi derken neyi ima etmek istediğinizi anlayamadım?" dedim.

"Bana inanmayan diğer insanlar gibi." dedi.

Aman dikkat, okurken aklınız karışmasın!

SON TAŞIYICI Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin