Bitiş

120 16 69
                                    

"Madeline Reaches, 21 yaşında fakat küçük bir çocuktan çok daha fazlası. Şifrelerimi çözmeyi başaran tek kişi." Odanın bir o yanına bir bu yanına yürüyerek hiçbir yerden okumadan bildiklerini sıralıyordu. "Polisiye roman yazarı, maceraya atılmayı sever. Aynı zamanda kendini gizli sanan bir cinayet soruşturma kulübünün en küçük üyesi." İstemsizce araya girdim. "Sayende, artık değil."

Bir katilin evinde öylece oturuyordum. Buraya gelmemi sağlayan üç şey vardı; birincisi bana gönderdiği mektup, ikincisi zekasına olan hayranlığım ve üçüncüsüyse gelen gizemli aramaydı. Arama beni bu işe dahil etmişti.

Karşımdaki tek kişilik koltuğa oturdu, dizlerimiz arasında üç karışlık mesafe vardı; onun karışlarıyla ikiye inerdi.

"Telefonundan bana ulaşmak isteyen adamın kim olduğu hakkında hiçbir fikrim yok, Eva Sand diye birini hatırlamıyorum bile." Söylediği doğru olabilirdi, verdiği adreslerde bulunan cesetlerin hiçbiri Eva değildi.

"Adam söylediği şekilde seni hedef olarak seçtiyse yeniden bize ulaşacaktır. Açıklaman gereken başka şeyler var." Elbette mektuptan bahsediyordum ancak görünen o ki, açık konuşmayı reddediyordu. Cevap vermek yerine ayağa kalktı. "Kahve ister misin?" Omuz silktim.

Neyin içine girdiğimi göremeyecek kadar aptal olamazdım. Evinde olası bir saldırı durumunda kullanılabilecek şeyler için kısa bir tarama yaptım ve, Tanrım, sanırım oturduğum koltuğun altındaki küçük bölmede bir silah vardı. Silahın içinde fazla mermi olmadığını tahmin ediyordum, bir veya iki tane olmalıydı. Çaprazımdaki alçak orta sehpanın altında küçük bir bölme vardı, kendimi tutamayarak hızlıca içine baktım. İki tane bıçak duruyordu, biri tırtıklıydı.

Elinde iki kupayla geldiğinde, çoktan salonunu ezberlemiştim. Ev kapısı direkt salona açılıyordu, geniş bir kapıdan mutfağa ve diğer iki odaya gidiliyordu. Kapının önünde küçük bir veranda ve arkasında bir mezarlık vardı. Salonunu fazla incelemiş görünmemek için doğruca ona odaklandım. Ne ara onun tarafına geçtiğimi kestiremiyordum, bir ay öncesine polisle işbirliği içindeydim.

Kupayı çaprazımdaki sehpaya bıraktığında tok bir ses çıktı, bu sesi biliyordum. Sehpanın yalnızca altında değil, ortasında da bir bölme olmalıydı. Büyük sehpayı şöyle bir süzdüm, içine büyük bir silah sığabilirdi.

"Bana hakkımda bildiklerinden bahset." Kupayı elime alarak rahatça arkama yaslandım ve kokusu burnuma ulaşan kahveden bir yudum aldım. Hafifçe güldü. "Katil olduğuma emin olduğun halde verdiğim kahveyi tereddütsüzce içecek kadar aptalsın." Durakladı. "Ya da, seni hemen öldürmeyeceğimi bilecek kadar zeki." Gülümsedim.

Konuşmaya devam etti. "Ailen yurtdışında yaşıyor ve görüşmemeyi tercih ediyorsunuz çünkü yaptığın işi hiçbir zaman yeterli bulmuyorlar." Ailem yazarlığı bir meslek olarak bile görmüyordu, bir ay önce atıldığım kulüpten de gizlilik kuralları gereğince haberleri yoktu. Sessizliğimi korudum. "Pek fazla arkadaşın yok ama şikayetçi de olmadığını tahmin ediyorum. Herkes peşinde John ile gezen Sherlock yerine Moriarty'i sevdiğini biliyor."

Asıl olay, burada başlıyordu. Dirseklerini dizlerine dayayarak hafifçe öne eğildi. "Tam da bu yüzden buraya geldin çünkü sen kötüleri seviyorsun." Araya girdim. "Hayranlık duyuyorum diyelim." Avuç içini kısa bir an tavana döndürüp geri eski pozisyonuna getirdi. "Pekala, öyle diyelim."

"Hakkımda bildiğin başka bir şey var mı?" Düşünüyormuş gibi yaptı fakat söyleyeceklerinin zaten aklında olduğu belliydi. Eliyle mutfağı işaret etti. "Şuradaki sehpanın altına açtığın küçük delikten tam bir haftadır beni izliyor olman dışında mı?"

Sahte GazeteciHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin