Final • 'Babaoliysan!'

En başından başla
                                    

"Çorap," dedi saf saf.

"Ne işi var ya senin çorabının koltuğun arasında? Hem bu çorabın eşi nerede? Çorap çekmecesindeki eşi olmayan çoraplar ayaklansa bizim evi ele geçirir, seni de idam ederler."

"Aşkım o senin çorabın ama."

"Ha, çorabım gözüne mi battı yani? Vay be! Demek şimdi de böyle olduk?"

Bu kez temkinli bir ifadeyle yanıma yaklaşıp yüzümü ellerinin arasına aldı. "Senin bu aralar bir şeye moralin mi bozuk Asi'm? Söyle hadi kocana!"

"Karnım aç benim! Aç aç! Doyuramıyorsan niye evlendin lan benimle? Ne güzel eskiden alt sokaktaki lokantanın camına ekmek banardık, şimdi orası da kapandı."

"Tamam, ağlama! Ben sana şimdi güzel bir kahvaltı hazırlıyorum. Sen de bana biraz içini döker rahatlarsın. Bak çayını da içmemişsin, hatta dur önce ben senin çayını tazeleyeyim."

Bir yudum almadığım ve soğumaktan soğuk çay kıvamına gelmiş çayımı eline aldı ve gidip yenisini doldurup yine aynı yerine koydu. Yanağıma sulu uzun bir öpücük bırakıp kahvaltı hazırlamaya başladı. Geçen sürede ben de kertenkeleleri yiyen yılanlara, antilopları didikleyen aslanlara, Amerikan başkanına, hatta gelecek başkanlarına, bizim köyün muhtarına, dünyayı istila etme planları yapan uzaylılara sayıp bir güzel de sövdüm. Gül de duyarsa duysun. Ne olacaksa olsun artık ya!

"Asi'm!" dedi Azman yine yanıma tereddütle yaklaşarak. "Bitti mi dünyaya isyanın?"

"Bitmedi!" diye bağırdım. "O kertenkeleyi yiyen yılanın Allah belasını versin! O Amerika'nın başkanının da boyu posu devrilsin de kel kalsın."

Azman bağırışımla irkilirken, benim gözlerim arkasındaki masaya kaydı. Bir kuş sütü eksikti. Çeyizimdeki kahvaltı takımı bile bana oradan işveli işveli göz kırpıyordu. Birden az önce neye kızdığımı unutuverdim ve sevinçle cıvıldadım. "Ay sen bana kahvaltı mı hazırladın odunuslar sülalesinin kralı?"

Ayağa kalkıp masaya doğru koştum. Azman ise şu an hata vermiş windows yeni sürümü gibi beni izliyordu. Bir peynir dilimi ağzıma atarken, "Canım kocam benim ya!" diye dolu ağzımı yaya yaya konuştum. "İyi ki seninle evlenmişim."

"Asi'm sen muayyen gününde falan mısın?" dedi Azman. Sonra düşünür gibi gözlerini tavana çevirdi. "Gerçi olsaydın herhalde dünkü keşfimde bunu anlardım."

"Edepsizleşme be!" dedim ve bir zeytini ona doğru fırlattım.

"Nimet o nimet! Çarpılacaksın karıcığım!" O da kahvaltı masasına kurulurken bugün üçüncü çay bardağımı önüme itti. Bardağı kapıp dudaklarıma götürmüştüm ki kokusuyla tekrar masaya bıraktım. "Ne oldu?" dedi hemen.

"Bu çay küflendi mi?"

"Paketini az önce açtım."

"Kokuyor ama!"

Kendi bardağını masadan alıp bir yudum aldı. "Bana normal geldi tadı."

Bir yudum da ben alıp iğrenç tatla bağırdım. "Ne normali be? Kokuyor diyorum sana. Midem bulanmaya başladı bak! Ay ben kusacağım galiba!" Ayağa fırlamamla banyoya koşmam bir oldu. Klozete eğilirken Azman'ım da hemen yanıma gelmiş ve saçlarımı yüzümden çekmişti. Sırtımda gezinen eliyle içimde ne var ne yoksa kanalizasyon sistemine armağan ettim.

"Sen soğuk aldın değil mi?" dedi hafif bir kızgınlıkla. "Tüm pencereleri açarsan olacak olan oydu."

"Ne yapsaydım ya? Güneşe kurşun mu sıksaydım? Ben Trabzonluyum, en fazla fındık falan atar ya da çay fırlatırdım. Ya sen bana niye küflü çay içiriyorsun?" diye ağlamaya başladım. "Sen benim çayla aramı bozmaya çalışıyorsun değil mi? Kıskançsın! Kıskanç!"

KÜFÜR YOK! Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin