Havuz kenarında kimse yoktu, tam şezlonga oturuyordum ki Burak beni kucağına çekti.

Beni kucağına çekti. Bildiğiniz, bacaklarının üzerinde oturuyordum.

Başını arkadan omzuma koydu ve derin bir nefes aldı. "Ben seni hakedecek ne yaptım, hiç bilmiyorum!"

"Hayırlı bir evlat olmuşsun!" dedim ve yapmacık bir şekilde güldüm. "Hayırlı bir koca da olursun umarım."

"Şu an hayırlı bir sevgili değil miyim?"

"Öylesin," Sağ tarafıma dönüp sağ kolumu Burak'ın boynuna doladım. "Seni çok seviyorum!"

"Ben de seni çok seviyorum," Yüzünü yüzüme yaklaştırıyordu ki kafamı sağa çevirdim. Dudağımın kenarına ufak bir öpücük kondurdu, daha sonra bir kez daha, bir kez daha... Öpücükleriyle bir yol izleyerek boynuma kadar geldi. Boynumu da öpücüklere boğarken Burak'ı ittirdim.

"İnsanlar gelecek birazdan, animasyon var." Burak, omzuma düşen saçları geriye ittirip kafasını tekrar boynuma gömdü. "Sikerim animasyonunu..."

Burak'ın yüzünü tutup kendime çevirdim ve şap diye ağzının üzerine vurdum. "Bir daha küfür etmen yasak!"

"Yoksa ne olur?"

"Yoksa..." Aklıma hiçbir şey gelmiyordu. Aklıma ilk geleni, Burak'ın az önce bana yaptığının aynısını yaptım. Dudağının kenarına bir öpücük kondurdum ve boynuna kadar bir yol izledim. Sıcak nefesim Burak'ın boynuna değerken Burak yutkundu.

"Beni delirtiyorsun," dedi Burak. Şu an o tanıdığım Burak değildi. "Sana ne oldu bugün?"

"Aşka geldim," dedi dudaklarıma doğru. Şezlongtan destek alarak oturduğum yerden kalktım.

"Gidelim mi?"

"Bugün hayatımın en güzel günüydü," dedi Burak gülümserken. Ellerimden tutup beni kendine doğru çekti. "Burak sarhoş gibi davranıyorsun!"

"Aşk sarhoşu," diyerek iğrenç bir espri yaptı ve buna kahkahalarla güldü. Elimden tutup beni kendi etrafımda çevirdi. "Burak! Gerçekten sarhoş gibi davranıyorsun, aptal!"

Burak benim yaptığım gibi -ama benimkinden daha hafif şekilde- ağzıma vurdu. "Bir daha bana böyle kelimeler söylemen yasak! İnsan hiç sevgilisine aptal der mi?"

"E öyle davranma sen de..." dedim gözlerimi devirirken. Görevliler, sandalyeleri dizerken bize garip bakışlar atıyorlardı. Birazdan çocuklar için olan animasyon başlayacaktı, ondan sonra da yarışma gibi bir şey vardı.

Aileler yavaş yavaş sandalyedeki yerlerini almaya başladılar. Annem ve Melek Teyze'nin bize doğru geldiğini görünce gülümseyerek onlara el salladım.

"Biz merkeze gidiyoruz," dedi annem tek nefeste. "Yaprak gelmek istemedi, siz gezeceksiniz de biz gezemeyecek miyiz? Yaprak'a göz kulak olun diyemiyorum çünkü siz daha kendinize göz kulak olamıyorsunuz!" Annem Yaprak'a doğru döndü.

"Burak'a ve benim akılsız kızıma göz kulak ol, tamam mı Yaprak?" Yaprak gülerek başını aşağı yukarı salladı.

"Aa, Yaprak, birazdan çocuklar için animasyon başlayacak, sen de katıl! Dans falan ettiriyorlar," dediğimde Yaprak'ın yüzündeki gülüş söndü.

"Birincisi, ben çocuk değilim. İkincisi, zeka yaşına göre alıyorlarsa sen de git Defne," dediğinde Melek Teyze, Yaprak'ın omzuna vurdu. "Yaprak!"

Yaprak ellerini iki yana kaldırdı. "Sinir etti ama, ne yapayım?" Gülerek Yaprak'ın saçlarını düzelttim. "Sorun yok, ben senin bu davranışlarına alıştım!"

"Güzel," dedi Yaprak saçını yeniden bozarken. Yemin ederim garip biriydi. "Hadi ben Joe'nun yanına kaçar..." diyerek yanımızdan ayrılıyordu ki Burak kolundan tuttu.

"Gözümün önünden ayrılmayacaksın, duydun mu beni?" Yaprak derin bir nefes aldı ve annesine döndü. "Anne ya! Bu her şeyi yapıyor, ben arkadaşımla takılmak isteyince tehdit makinesine dönüşüyor!"

"Yaprak!" Burak uyarıcı bir ses tonuyla Yaprak'ın adını söyleyince Yaprak dil çıkardı.

"Burak, Yaprak haklı," dedi Melek Teyze. "Siz bugün istediğiniz kadar gezdiniz. Bırak, tatilin tadını çıkarsın kardeşin. Bana senin aksine, her saniye nerede olduğunu mesajla iletiyor zaten," derken Burak'a alttan alttan laf sokuyordu.

"İyi," dedi Burak sandalyeye otururken. "Biz gidiyoruz o zaman. Bakın, aklımız sizde kalıyor. Saat başı arayacağız, ona göre!" Annemin dediğini onaylamak istercesine başımı aşağı yukarı salladım.

Animasyon başlayalı 5 dakika olmuştu ki Burak ayağa kalktı. "Nereye?"

"Aklım Yaprak'ta kalıyor, kendimi hiç rahat hissetmiyorum," dediğinde bir an için Yaprak'ı boğmak istemiştim. Onun yüzünden Burak huzursuzdu ve doğru düzgün zaman geçiremiyorduk.

Birlikte oteli tavaf ederken Yaprak'a ne yapıyorsa yapmaması gerektiğini söylemek için bir sürü mesaj atmıştım ancak mesajlarım iletilmemişti. Boğuk bir kız kahkahası duyduğumuzda oraya doğru ilerledik.

Bu ses kesinlikle Yaprak'ındı.

"Joe, you are so funny!" dedi Yaprak gülerek. Burak'ın sinirden alnındaki damar atıyordu. Hayır, onunla zaman geçirmesine sinirlenmemişti. Yaprak'ın elinde ucuz bir bira şişesi vardı.

"Ya sabır, Defne! Ben sanırım aklımı kaçıracağım!" dediğinde ona hak verdim. Yaprak gerçekten çok küçüktü. Bunu yapacak bir kız olmadığını az çok tahmin ediyordum, büyük ihtimalle bu, o Joe denen çocuğun işiydi.

Burak bir anda saklandığımız yerden çıktı ve Joe'nun üstüne yürüdü. "Seni öldüreceğim ulan!"

Sinirden İngilizce bile konuşmamıştı.

"Abi, dur!" Yaprak Burak'ın kolundan tutunca Burak hışımla kolunu çekti. "Seninle sonra görüşeceğiz, geri zekalı!"

Joe, koşarak havuza doğru giderken ben de Burak'ın peşinden koşuyordum. "Burak, lütfen sakin ol!" Gerçekten çok fevriydi.

Onlara yetiştiğimde Burak çoktan Joe'yu yakalamıştı bile. "Ulan sen laftan anlamaz mısın be?"

"What are you saying? I don't understand!" dedi Joe. Burak, Türk'lerin karizmasını çiziyordu resmen! Çocuk Allah bilir Rusya'ya döndüğünde neler diyecekti.

Burak tam Joe'ya yumruk atıyordu ki bağırdım. "Burak!" Ve kendimi havuza düşmüşüm rolüyle havuza attım.

Planım işlerse, Burak da arkamdan atlayacaktı.

Suyun içinde olduğum için neler olduğunu göremiyordum ancak gerçekten çok su yutmuştum.

Debeleniyordum, buğulu şekilde sesleri duyuyordum.

Ama suyun yüzeyine çıkamıyordum.

Gizli Numara (Düzenleniyor)Where stories live. Discover now