[ Bölüm Beş: Tesadüf ]

Start from the beginning
                                    

Sarp inleyerek "Ne kadar aksi bir gün," dedi, gözlerini sımsıkı kapadı.

"Kesinlikle," dedim. 

Pencerenin neden açıldığını görmek için gözümü koyu mavi renkteki gökyüzünden aldım ve pencereye baktım. Hala açıktı ama pencereyi silen ya da tekrar kapamaya gelen kimse yoktu.

"Hepsi pencere yüzünden," dedim sızlanarak.

"Morgdan gitseydik neler olacağını düşünemiyorum," dedi Sarp, gözlerini açıp bana bakarak.

"En fazla ölürdük," dedim ve gülümsedim.

"Bence altıncı kata varamadan ölmüş olacağız," dediğinde başımla onayladım.

"Az sonra bana ya da sana yıldırım çarparsa hiç şaşırmam," dedim. 

Mide bulantım ve baş dönmem pek geçmemişti ve hala kendimi merdiven çıkabilir gibi hissetmiyordum. Ama gittikçe kararan havaya ve aleyhime işleyen saate bakarsak bir an önce altıncı kata -Nefroloji bölümüne- varmamız gerekiyordu, yoksa ancak gece yarısında ulaşabilirdik. Veya ulaşamadan geri dönerdik ki bunu yapmaya hiç ama hiç niyetim yoktu.

Söylediğim şeye hafifçe gülümsedi ve ardından, "Başım dönüyor," deyip korkuluklara daha sıkı tutundu.

"Yalnız değilsin," dedim ve hemen ekledim. "Ama çıkmaya devam etmeliyiz." Ağzımdan dökülen kelimelere bakınca onları benim yerime telaş duygumun söylediği apaçık belliydi.

"Bu halde çıkarsam kendimi de seni de ölüme sürüklerim," dediğinde sadece gülümsemekle yetindim, içeri girmenin bir yolunu arıyordum. Başıma çarpan pencereyi kimsenin kapamadığını görünce ne zamandır tuttuğumu bilmediğim nefesimi geri verdim.

"O zaman açık olan pencereden içeri girelim," dedim ve pencerenin yanına yaklaştım. Pencere, atladığımız pencerenin benzeriydi, dolayısıyla içerinin de aynı olmasını bekliyordum. Ama öyle değildi. İçeride yan yana dizilmiş olan mavi örtülü beş tane ranza vardı ve ranzalarda uyuyan üç kişi bulunuyordu. İkisi en dipteki ranzadaydı; diğeri ise onların bir önündeki ranzanın alt katındaydı. Muhtemelen uyuyan kişiler dinlenmek isteyen görevlilerdi.

Hala korkuluğa tutunan ve gözlerini sımsıkı kapayan Sarp'ın yanına gittim. Siyah kapüşonlu hırkasını çekiştirerek, "Şu pencereden sessizce içeri gireceğiz," dedim.

"Beş dakika daha," dedi yerinden kıpırdamayarak.

"Sarp, Nefroloji'ye ulaştıktan ve oradan da sağ salim çıktıktan sonra beş dakikan değil, beş günün olacak. Hadi!" dedim ve yine hırkasının kolunu çekiştirdim.

"Diyene bak! İki dakika diye mızmızlanan sen değil miydin?" dedi, sesi aksi olmaktan öte yorgundu ve pencereye oldukça isteksiz bakıyordu. Basamakları çıkarken yerinde olan enerjisi, benim ona sertçe çarpmamla yerle bir olmuştu.

Dediğine aldırış etmeyerek, "İlk ben gireceğim. İçeride uyuyan üç kişi var, yani olabildiğince sessiz olmalıyız," dedim ve pencerenin yanına yaklaştım.

Sarp da ağır aksak yanıma geldi ve o da pencereden içeri baktı. Onaylayarak başını salladıktan sonra pencere pervazına tutunarak kendimi yukarı çektim ve içeri girdim. Bu oldukça kolay olmuştu, çünkü pencere o kadar yüksek değildi. 

Yine parmak ucunda yürüyerek kapıya doğru yaklaştım, gözümü uyuyan üç kişiden de ayırmıyordum. O sırada Sarp içeri girdi. Benim gibi parmak ucunda değil de normal yürüyerek yanıma vardı. İkimizde arkamızda çamurlu ayak izi bırakmıştık ve bunlar olduğu takdirde işimiz zordu.

NOKSAN | ✓Where stories live. Discover now