İlk Kahraman

61 1 0
                                    

Sesi, coşkusu, tüm hareketliliğiyle; Iypxsa'nın tam ortasında yer alan pazar, şehrin kalbi gibi atıyordu. Her mahallenin ayrı bir pazarı olmasına rağmen, en çok ticaretin oluştuğu yerdi Karapazar.

Bu ismin nereden geldiği kesin olarak bilinmiyordu; birçok söylenti vardı. Bir söylentiye göre; çok eskilerde –ki o da on yıl önceydi- bir gece limana yanaşan mürettebatsız bir gemiden bahsedilir. Gemiye çıkan birkaç kişi de koca geminin içinde ölü dahil kimsenin olmadığını görmüştür. Limana çarpmadan nasıl geldiği, mürettebatına ne olduğu bilinmemektedir. Gemiye çıkan kişilerin önce gözaltları siyahlanmaya başlamış ve iki gün sonra da ölü bulunmuş. O iki gün içinde birçok kişi benzer şekillerde ölünce küçük bir araştırma sonucunda gemiye çıkanların dokunduğu herkes aynı şekilde ölmeye başladığı görülmüş. Pazarın neredeyse ortasına kadar olan bölgeye kadar olan bölüm, sınır belirlenip temas engellenmiş.

Yanan oklar atılarak ta bu mürettebatsız gemi yakılarak, batırılmış. Liman da bu yangından nasibini almış tabii ki.

Salgın haberi yayılmaya başlayınca, hem başka gemi yanaşmaz olmuş; hem hastalıklı taraf hem de kurtarılmış bölgede yaşayanlar, daha önce limandan edindikleri ihtiyaçlarından bazılarına artık ulaşamadıkları için farklı bir sıkıntı oluşmaya başlamış. Bu durumdan yararlanmak isteyen bazı tüccarlar da; gemilerini uzakta tutup, kayıkla yaklaşarak bire on hatta bire yirmilere çıkan oranlarda karlarla satış yapmaya başlamışlar. Bir süre sonra da hastalıklı olduğu düşünülen halk ile kurtarılmışlar arasında birbirine sınırdan mal/serta atarak oluşan bir alışveriş dönemi olmuş. Bu durum, uzun süre ölen birisi olmayana kadar devam etmiş. Sınır kalksa da artık herkes alışveriş için buraya gelmeye devam etmiş. Alışverişin olduğu yere de, toplu ölümler olmadan önce başlayan gözaltı siyahlığı nedeniyle Karapazar denmeye başlanmış.

Başka bir söylentide de başka bir felaketten bahsedilir. Çok çok eskiden büyükçe bir yapıymış burası. Yüzlerce kolonun desteklediği, üstü kapalı bir Pazar alanı. Sadece alışveriş için de değil, içindeki Han'lar, evlerle, tam bir yaşam alanı. Bir gün, büyük bir deprem olmuş, halkın büyük kısmı burada yaşadığı için, tavanın çökmesiyle sonuç da felaket olmuş. Hatta bu nedenle, bir deprem daha olur mu diye, kolonların hala durmakta ama üstünün örtüyle kapatıldığı söylenirdi. Örtülen kumaşların da en ucuzundan olan, siyah çuhadan olmasının etkeni de vardı, Karapazar denmesinde.

Kah malını satmaya çalışan tüccarlar, kah olabildiğince ucuza almaya çalışan kişiler; her ırktan, her inanıştan pazar alanındadır. Her birinin küçük bir fısıltısı olsa dahi, birleşip çoğalır, meydanda kimsenin birbirini tam duymadığı yoğun bir gürültü yaratırdı.

Şimdi ise havadaki sıcağın etkisiyle beklemiş çürüyen meyve/sebzenin kokusunun yanı sıra, yemek yapıp satmaya çalışanların; tatlısı, tuzlusu, ızgarası, yanığıyla karışık, ağır bir koku oturmuştu meydana.

Daha düşük gelirliler için uygun mallar, denize daha uzak olan taraftaydı. Daha zenginlerin uğradığı deniz tarafından gelen kokuya, rüzgarla tiril tiril sallanan rengarenk Bhurba kumaşlarına bakılsa, güzel kokuların bu kumaşlardan pazara yayıldığını sanırdı.

Pazarda alışveriş yapanlardan birinin kızı, sıkılmış olacak; Annesinin yanından biraz ayrılıp gölge oyunlarıyla çocukları eğlendiren adamın yanına doğru yöneldi.

Beş yaşlarında sarı kıvır kıvır saçları olan, beyaz tenli bir çocuktu Souqish. Pek varlıklı bir ailesi olmasa da fakir de değillerdi. Bu üstündeki giysilerin güzelliğinden öte temizliğinden de belli oluyordu. Gölge oyunlarından sıkılınca bir süre de diğer yanındaki kukla gösterisini seyre daldı. Tabii ki karnabaharlara, domates ve elmalara bakmıyordu küçük kız. Belki biraz pırıl pırıl parlayan kırmızı elmalara ama o da çok değil.

GulyabaniWhere stories live. Discover now