4. Homeless

1K 70 22
                                    

Güzel tatlı uykumdaydım ve yengem odama daldı. Doğrulup gözlerimi ovaladım.

"N'oluyor, amını si..." önüme gazeteyi attı. Bir sürü ünlünün resmini görünce magazin sayfası olduğunu gördüm. Bir tek ben ünlü değildim.

"Biz çalışıyorsun sanıyoruz, sen erkeklerle fingirdeşiyorsun! Gece yaptığın iş bu muydu?!" ağzım on metre açıldı. Sen kime fahişe diyorsun?

Yattığım yerden kalktım ve çantama bütün kıyafetleri tıkmaya başladım. Zaten az kıyafetim vardı, geriye sevmediklerimi bıraktım. Bütün bakım eşyalarımı da aldım ve odadan çıktım. Yengem arkamdan geliyordu.

"Nihayet.." diye fısıldadı. Üzerimdeki pijamalara aldırmayıp spor ayakkabılarımı giydim ve diğer ikisini de çantama tıktım. Çantamın gözümdeki evin anahtarını da yüzüne fırlattım -burnuna çarptı- ve kapıyı açıp eve bir daha dönmemek üzere çıktım.

Harika, evsiz kaldım.

Mutsuz muydum?

Hayır. Çok da mutluydum.

Arka sokaktaki parka gittim ve tuvaletlerden birinde üzerimi değiştirdim. Kahvaltı yapmak için marketten bir sandviç alıcaktım ki... Biriktirdiğim parayı orada unuttuğumu farkettim.

Siktir.

Siktir.

Gerizekalı ben.

Siktir.

Aptal.

Nasıl unuttum ya? Şimdi sanırım eve camdan girecektim. Yakalanırsam bunun suç olduğunu biliyorum. Reşitim de. Hadi şans dileyelim ve yakalanmamaya çalışalım. Tabiki de yengem bir orospu olduğu için beni ihbar eder.

Yandaki evin arka bahçesinden onların evinin arka bahçesine girdim. İyiki odam, pardon eski odam, arkaya bakıyordu. Çantamı çalılıkların içine attım ve kollarımı sıyırdım.

Adrenalin.

Cama çıkmak için gözlerimle binanın yüzeyini taradım. Mutfak camının mermerinden üzerindeki çıkıntıya, oradan da odanın camına çıkabilirdim. Mutfak camından içeri baktım. Yengem orada değildi. Muhtemelen televizyonda pembe dizi falan izliyordu. Mermerin üzerine koyduğu salak çiçeklerini bir yere koymayı düşünürken umursamayıp yere attım. İki elimle çerçeveye tutundum ve sağ ayağımı mermerin üzerine koydum. Ellerimle sol ayağımı da mermerin üzerine çektim. Şimdi zor kısma geliyoruz.

Daha çok adrenalin.

Sol elimle diğer camın mermerine uzanmaya çalıştım ama çok yüksekti. Biraz zıpladıktan sonra tutunabilmiştim. Kendimi büyük bir uğraştan sonra yukarı çektim ve mermere oturdum. Etrafı bu sırada da kolaçan ediyordum. Bir kişi beni görse, biterdim. Odanın camını yukarı ittirdim ama kilitliydi. Ben de cebimden cüzdanımı çıkardım ve içinden bir kart çektim. Claire's için kampanya kartıydı, önemsiz. Camın arasına sokup oynamaya başladım, hala etrafa bakıyordum. Önümdeki ceviz ağacı beni gizliyordu. Ne oldu? Tabiki de açılmadı. O sırada yandaki açık pencereyi gördüm.

Yengemlerin yatak odası.

İki pencere arasında 3 metre vardı. Tek yol süs için yapılmış, bir karış kadar bile olmayan mermer parçasıydı.

Umalım da, mermer görünümlü strafor olmasın.

O camın altında kapı olduğu için oradan çıkamazdım. Saçlarımı önüme gelmemesi için kulaklarımın arkasına sıyırdım.

Sol ayağımı mermerin üzerine koydum. Sert geliyordu. Sonra diğerini de koydum ve yavaş yavaş karşıya gidecektim ki...

STRAFORMUŞ! Bastığım yerler birden ezilip büzülmeye başladı.

Kendimi nasıl o pencereden içeri attım farkında değilim. Ama bir şeyin farkındayım: ağzımdan bir çığlık kaçırdım.

Parkede ses yapan plastik terlikler.

Saklanmak için en klişe yerlerden birini seçtim; perdenin arkası. Girmemle yengem odada belirdi ve camdan aşağı baktı.

"Kediler! Sizden nefret ediyorum! Yine saksılarımı düşürmüşler!" diye cıyakladı ve odadan çıktı.

Sen kime nefret ediyorum diyorsun? Kedileri sevdiğimi söylemiş miydim?

O çıkar çıkmaz ben de eski odama girdim. Dolabı açtım ve kavanozu almadan içindeki paraları alıp cebimden düşebileceğini düşünerek sütyenime koydum. Camı çıkmak için açıyordum ki, o ses...

"Sen burada n'apıyorsun!" sinir olması için gülümsedim. Zaten sinirliydi.

Karakola götürmezsin, değil mi?

Kolumdan çekti ve "Yürü karakola gidiyoruz" dedi. Direnmeden yürüdüm. Ve karakola gittik.

Beni itekliye itekliye içeri soktu ve "Hırsız var!" diye bağırmaya başladı.

Cidden mi?

Bir kaç işlem yapıldı ve ilk defa hapse girdim. Aklıma ilk Amber'ı aramak geldi ve benim biraz bağırmamdan sonra izin verdiler.

"Amber!"

"Ruby! Ne oldu? Sesin çok--"

"Evet, her neyse. Hapisteyim."

"Ne! Niye?"

"Uzun hikaye. Buraya gelmen gerek."

"Tamam." dedi ve telefonu kapadı. Ben de polis memuru eşliğinde hücreme geri döndüm.

Kapımı kilitliyordu "Söylesene, suçuma ne yazdınız?"

"Haneye tecavüz, hırsızlık, yaralama girişimi.." adamın bıyıklarını yolmak geldi içimden.

"Yaralama girişimi mi?"

"Diğerleri pek değil gibi de, yaralama girişimi kişiye yönelik olduğundan biraz ciddi bir suç." Bu kadını öldürmek istiyorum. Bir insan bu kadar mı yalancı olur?

Bir şey demeyip banka popomu geri koydum. Paralarım hala orada duruyordu ama kefaletime yetmiyordu. Biraz uyudum ve sonra aynı adam geri gelip "Kefaletin ödendi" dedi.

"Amber..." diye fısıldadım.

"Luke." dedi karşıdan sırıtarak. Sarışın geli beni oturduğum yerden kaldırdı.

"Luke?"

"Uzun hikayen için vaktim var." diyip sırıttı. Oradan çıkıp arabasına bindim.

Evin önünden geçiyordu ki onu durdurdum ve çalıların arasına attığım çantamı aldım.

"Bir de evsizsin, ha?" kafa salladım.

"Bana gidelim." dedi. Daha iyi bir seçeneğim olmadığı için kabul ettim.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Oct 13, 2014 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

the sexy guard// luke h.Where stories live. Discover now