"Bak, George, bak ne yaptım."George, su kenarına oturdu, avucundan çabukçabuk içti."Tadı fena değil," dedi. "Ama hiç de akarsu haliyok bunda. Sen sen ol, durgun su içme, Lennie.Ama susayınca karşına lağım çıksa, geneiçersin."

 Yüzüne su çarptı, eliyle çenesinin altını veensesini yıkadı. Sonra şapkasını başına geçirdi,su kenarından biraz uzaklaştı, dizlerinikaldırarak kollarını dizleri üstünde kavuşturdu.Yaptığına dikkat eden Lennie, tıpkı tıpkısına onutaklit etti. Geri çekildi, oturup dizlerini kaldırdı,elleriyle dizlerini tutarak, acaba tam usulüncebecerdim mi gibilerden baktı. Tıpkı George'unşapkasına benzesin diye de şapkasını biraz dahakaşları üstüne yıktı.George, mahzun bir tavırla suyu seyrediyordu.Güneşten gözlerinin kenarları kızarmıştı. Öfkeliöfkeli söylendi:

 "O hergele şoför işkembeden atmasaydı, çiftliğekadar otobüsle gidecektik. İki adımlık yerdir,demişti, iki adımlık yer! Halbuki dört mile yakınuzakta bırakmış, teres. Çiftlik kapısında durmakistemiyordu da ondan... Yutturdu herif bize,Soledad'da durmayı galiba şanına yediremediköpoğlu. Bizi attı dışarı, ne: İki adımlık yermiş!Dört milden fazla vardı sağlam. Hava da ammasıcak be."

 Lennie, ürkek ürkek ona baktı.

 "Ne var, ulan?"

 "Nereye gidiyoruz, George?"

 Kısa boylu adam bir tane vurarak şapkasınınkenarını indirdi ve Lennie'ye, kızgın kızgınbaktı: 

"Demek unuttun ha? Gene tekrarlamak lazımsana. Ulan, amma dangalaksın be!" 

Lennie usulca: 

"Unuttum," dedi. "Çok çalıştımama, iki gözüm çıksın ki, çalıştım unutmamaya,George." 

"Anladık, anladık. Söyleyeceğim sana. Başka neişim var, ben oturup bir bir anlatırım, sonra senunutursun. Ben de yeni baştan anlatır dururum."

 "Çok gayret ettim ama olmadı işte. Tavşanlarıunutmadım, George."

 "Boş ver tavşanlara ulan. Zaten başka bir şeykalmaz aklında senin. Hadi! Dinle şimdi, busefer unutmamaya çalış ki, başımız belayagirmesin. Howard Street'de kaldırım kenarınaoturmuş kara tahtaya bakıyordun, hatırladınmı?"

 Lennie'nin yüzünü memnun bir gülümsemeaydınlattı. 

"Ya, aklıma geldi, George, aklıma geldi... ama...ne yaptıktı sonra?.. Kadınlar geçtiydi oradan,sen demiştin ki... sen demiştin ki?.."

 "Bırak şimdi benim ne dediğimi. Murray veReady'lerin yazıhanesine gittiğimizi, bize oradaiş kartlarıyla otobüs biletleri verdiklerinihatırladın mı?"

 "Tabii George, tabii hatırladım şimdi."Birdenbire ellerini ceketinin cebine daldırdı. 

Usulca mırıldandı: 

"George... benim kartım yok. Kaybettim galiba."

 Büyük bir üzüntü içinde gözlerini yerdenkaldırmıyordu. 

"Ne zaman aldın ki kaybedesin, ulan dangalak.Nah ikisi de burada. İş kartını sana emanet edermiyim hiç?"

 Lennie'nin yüzünde ferahlık belirdi. "Ce... cebime koydum sanıyordum da." 

Yine ellerini cebine soktu.George ona dik dik baktı:"Nedir o cebinden çıkardığın?" 

Lennie, kurnazlık etmek istedi:"Bir şey yok cebimde.""Yalan söyleme... Elinde işte. Nedir o avucundasakladığın?"

 "Bir şey yok, George. Namussuzum."

 "Ver onu bana bakayım!"Lennie, kapalı elini George'tan kabil olduğukadar uzak tutuyordu.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Jul 10, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

FARELER VE İNSANLARWhere stories live. Discover now