EKİN VAKTİ

433 30 25
                                    

                            ALINTI

"Duyuyor musun şiddetin ayak seslerini?" dedi sesini kısarak. "Geliyor." Gri gözlerini ormanda bir noktaya kilitledi ve bekledi. Bekledi... Kül grisi gözleri ormanın derinliklerinde siyaha çalana kadar bekledi, sonra sadece dudaklarını oynatarak fısıldadı. "Geldi."

Mizbah Turhan Baki, kükreyen bir aslanın ayak sesleriyle ormanda göründü. Ensesinden kuyrukları gözüken şeytanları kızgındı. Öfkeli kaşları, siyaha yatkın gözlerinin üzerine binmişti. Hışımla ağaçların arasından geçip geldi, damarları gözüken elleri Akrep'in yakasını tuttu ve onu ağaca doğru savurdu. Başından beri beklediğimiz kişi oydu... Ormanın oyununun nedeni Turhan'ı buraya getirmekti. Akrep'in omuzundaki kartal sahibinin fırlatılmasıyla kanatlarını açıp en yakın dala kondu. Kartalın sahibi ağacın dibindeki toprağa düşerken yüzü hala gülüyordu. Kumarbazın oyunu, gözlerindeki alevi harlamıştı. Kırmızı da beyaz da siyaha çalıyordu artık. Kırmızı da beyaz da... Galebenin cilvesi bir kere daha göründü... Aklımdaki sarhoşluğun hırçın dalgalarında bir tohum filizleniyordu. Nefsimin keskin kılıcı her ağzımı açtığımda damağıma batıyordu. İki kapının arasındaki maber köprüsünün ilk adımı atıldı. Ölüm ile yaşam arasındaki ilk adımdı bu...

Yere düşen Akrep'in gölgesinin üzerine bir gölge daha düştü. Turhan'ın kararsızlıktan uzak elleri denginin yakalarını bir kez daha tuttu ve onu yerinden kaldırdı. Hırsını alamayan şeytanları Akrep'i ileriye doğru bir daha savurdu. Turhan'ın kuzguni bakışları boşlukta süzülen bakışlarımı bir türlü bulmuyordu. Ayaklarının altındaki toprağın zincirleri artık onun elindeydi. Bakışları öfkeyi tekrar tekrar doğuruyordu. Şiddetli esen rüzgar onun tam ardındaydı. Bir ışık görüldü semada, gök yarıldı, katre katre olmuş damlacıklar üzerimize yağmaya başladı. Ufuk çizgisinden yağmaya başlayan damlalar yağmur değildi... Kandı kan. İçimdeki çığlık amansız bir hicrana düşmüştü. Suretim korkuyla iki adamın arasında gidip geliyordu. Biri yattığı yerden alayla gülerken diğerinin öfkesi ölüm kokuyordu. Derinin altındaki kan fokur fokur kaynıyordu. Hakikatin huduttu devrin adamının ayakları altındaydı.

Ay kara geceyi aydınlatmakta yetersiz kalıyordu bugün. Yere düşen yağmur parçaları mağrur bir kahkaha atıyordu ortada dönen hilebaz oyuna. Bardaktan boşalırcasına düşen yağmur, saçlarımı yüzüme yapıştırdı. Bu yağmur ferdanın habercisiydi... Avaz avaz bağırmak istiyorum bu çağırıya... Dilimdeki tüm kelimeler bir bataklığa saplamışta çıkmıyormuş gibi... Bütünün ağırlığı tam kalbimde, ateşten bir çember içinde.

Abdal günler sonra kulağımın dibinde fısıldamaya başladı. 'Ölüm ensende dans ediyor... Baş kaldıran ise ölümün ensesinde kıymetlim.' Kadim dostumun, yağmurdan ıslanmayan yanağı, yanağıma yaslıydı. Turhan'ın şeytanları bir kez daha Akrep'in gölgesinin üzerine serildi. Ağırca bedeni dengini yerden kaldırdı, gömleğinin yakasını tutarken cebredici sesini semaya duyurdu. "Ona yaklaşmayacaksın demiştim." Canhıraş bir feryat, düş sokağında yankılandı. Somut ve soyut zehrin dili ince ince bedenime sızdı. Kahrın boşluğu acıyla dolmaya başladı içime içime... Derin ve sükûn bir yara açıldı zihnimin verimsiz topraklarında. Ezici bir çoğunluk, topraklarımdaki tüm anılarımı toplamaya başladı. Yasak elma, müştakın avuçları arasındaydı.

Azabın çağırısı ebediyete doğru uzanıyordu. Bunu biliyordum... Karargirin zihni deliniyordu...

Kan artık hiç durmayacaktı.

Ekin vakti gelmişti...

***

Tanıtımı okuduysanız eğer, görüşlerinizi bekliyor olacağım. Okuduğunuz yazı ileri ki bir bölümden alıntı niteliği taşımaktadır.

AKDORAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin