"Başımıza ne geldiğini biliyor musunuz?" diye sordum.

"Bir yerlere atom bombası atıldığı söyleniyor" dedi kadın.

Ateşin çevresinde halka olmuş insanların yanına yaklaştım, halkayı genişletip oturmam için bana yer açtılar. Bir süre ısınıp kendime geldikten sonra "Aranızda beni tanıyan var mı?" diye bağırdım. İnsanlar yüzüme garipseyerek baktılar, kendimi böylesine öne çıkarmamı hoş karşılamadıkları anlaşılıyordu. "Kim olduğumu hatırlamıyorum" diyerek soruma açıklık getirdim. Kazazedelerin çoğu halen olayın şokunu üzerinden atamamıştı; çevrelerine donuk gözlerle bakanlar, bir köşeye çekilip ağlayanlar, ellerini göğe açıp dua edenler, sakinleşmek için dar bir alanda döne döne volta atanlar vardı.

Kimseden ses çıkmayınca halime acıyan temiz yüzlü bir adam "Kafana takma hemşerim, en azından konuşabiliyorsun" dedi. Soran gözlerle yüzüne baktım.

"Milletin korkudan dili tutuldu, sen kim olduğunu unutmuşsun, çok mu?" dedi.

Beni tepede karşılayıp ellerimi yıkamam için su veren kadın çevreden topladığı çalıları ateşin üzerine attı. Beni teselli etmeye çalışan adam kadına beni göstererek "Kardeşimizi tanıyor musun?" diye sordu.

Kadın "Arda Ünal, HBR ekonomi editörü" dedi.

Ayağa kalkıp ona doğru birkaç adım attım ve "Hiçbir şey hatırlamıyorum" dedim.

"Hepimiz çok korktuk. Ben Nihan bu arada, bankacıyım."

"Ben de Arda'ymışım demek ki, tanıştığımıza memnun oldum."

"Dün tanışmıştık aslında, aynı panelde konuşmacıydık, beni unuttuğunuzu düşünmüştüm."

"Tuhaf bir soru olacak ama hangi zamandayız?"

Nihan bir an için duraksadı, ardından "28 Ekim 2023, 'Türk Ekonomisinin Yüz Yılı' seminerindeydik" dedi.

Durumum utanç vericiydi, ancak o koşullar altında bunu kafama takacak değildim. Sorularıma "Sizce çocuklarım var mıdır?" diye devam ettim.

"Parmağınızda yüzük yok."

"Evli olduğum halde yüzük takmıyorsam ya da boşanmışsam?"

"Cep bilgisayarınız var mı?"

Ceplerimi yokladım. Ne para ne cüzdan ne de bilgisayar; hiçbir şey yoktu, suların içinde sürüklenirken düşmüş olmalıydılar. "Siz nasıl kurtuldunuz?" diye sordum.

"Odam birinci kattaydı. Deprem başlayınca kendimi dışarıya attım."

Az önce beni avutmaya çalışan temiz yüzlü adam, "Arkadaşlar, şöyle bir yamacıma gelin. Ne yapacağımızı konuşalım" diye bağırdı.

Adamın yanına yaklaşıp "Abi, ismin neydi senin?" diye sordum.

"Salih, otelin baş aşçısı" dedi.

Tepede toplanmış insanların bir kısmı Salih Abinin sözlerini duymamış ya da duymazlıktan gelmişti. Yanımıza sadece birkaç kişi gelmiş, diğerleri ise olayın şokunu üzerlerinden atamadıkları ya da kendi aralarında konuştukları için yerlerinden kımıldamamışlardı.

Salih Abi "Arkadaşlar, toplanalım hele böyle" diyerek çağrısını yeniledi. Gruba yeni katılım olmayınca "Şoku üzerlerinden atamadılar henüz, üstelemeyin" dedi Nihan.

"Otelde enkaz altında kalan olmuş mudur acaba?" diye sordum.

"Ben oraya gitmem, çocuklarım evde, ulaşamıyorum" dedi bir kadın. Ağzından 'çocuk' sözü çıkar çıkmaz ağlamaya başladı, ardından "Allah rızası için beni çocuklarıma götürün, telefonum çalışmıyor" dedi.

"Kimse kimseye ulaşamıyor. Ne internet çalışıyor ne de telefonlar" dedi Salih Abi.

Kadını avutmak için "Düzeltirler herhalde, olay daha çok taze" dedim.

"Yok baba, ne düzelmesi, telefonlar daha deprem olmadan gitti" dedi güvenlikçi genç çocuk. Deprem sırasında görev başında olduğunu düşündüm, çünkü üniforması üzerindeydi.

"Ne yapacağımıza karar vermeden önce olayı bir anlayalım" dedi orta yaşlı ve gözlüklü adam, konferans katılımcılarından biri olduğunu düşündüm, eğitimli birine benziyordu.

"Deprem oldu, sonra da tsunami, gerisini Allah bilir" dedi Salih Abi.

"Peş peşe iki ayrı ses geldi. Bence atom bombası attı namussuzlar. Maksat cumhuriyetimiz yüzüncü yılına ulaşmasın. Atom bombası sarsınca fay da kırılmıştır" dedi güvenlikçi delikanlı.

"Hadi internet ve elektrik yok, televizyonlar da mı çalışmıyor, radyolar ne güne duruyor, devlet biliyordur ne olduğunu" dedi gözlüklü adam.

"Otelde televizyon var ama fişini nereye takacağız?" dedi güvenlikçi çocuk.

"Jeneratör diye bir şey duymadın mı sen?" dedi gözlüklü adam, güvenlikçi çocuğun sözlerine içerlemişti.

"Temel ihtiyaçlara odaklanalım. Su ve yiyecek" dedi Nihan.

Salih Abi "Otelde her şey var, ayrıca çöken kısımda kimse kalmış mı diye de kontrol etmemiz lazım" dediği sırada yer yeniden sarsılmaya başladı.

Az ötede birinin "Allah'ım bizi affet, mağfiretini bizden esirgeme" diye dua ettiğini duydum.

"Allah'ım masumları korusun" dedi az önce çocuklarından söz eden kısa boylu kadın, ardından bayılıp yere düştü.

Nihan hemen atılıp ellerini kadının başının altına koydu, güvenlikçi delikanlı kadının yüzünü suyla yıkamaya başladı, neyse ki ayılması fazla sürmedi.

"Korkunun ecele faydası yok. Bunlar artçı sarsıntı. Daha çok olacaktır. Su ve yiyecek tedarik edelim" dedim.

Gözlüklü orta yaşlı adam kinayeli bir tonda "Daha on dakika önce ismini bilmiyordun, kafanı çabuk toparlamışsın" dedi.

Sözlerindeki kinayeyi anlamazdan gelerek "Sizinle tanışma imkânımız olmamıştı" dedim.

"Ülgen Bozkurt, ekonomi hocasıyım."

"Durumum malum, tanıyamadım, kusura bakmayın."

"Önemli değil" dedi Ülgen Hoca.

Nihan Salih Abinin çağrısına uymayanlara hitaben "Arkadaşlar, zahmet olacak ama şöyle bir toplanalım, birazdan saldırılar başlar, kimsenin mağdur olmasını istemeyiz" dedi sesini yükselterek.

Ateşin başındaki üç kişiyle, az ileride kendi aralarında bir şeyler konuşan iki kişi bu kez kalkıp yanımıza geldiler.

Gelen gençlerden biri "Ne saldırısıymış bu?" diye sordu.

Nihan dikkatlerini çekmeyi başarmıştı. "Devlet güçlerinin toparlanıp duruma müdahale etmesi üç dört gün alır. Şimdiden bir sürü çetenin oluştuğunu tahmin ediyorum. Ne kadar kalabalık olursak kendimizi o kadar iyi savunuruz" dedi.

"Böyle şeyler filmlerde olur sanırdım" dedim.

"Biz tedbirimizi alalım. Ne olur ne olmaz. Senin rengin biraz yerine gelmiş sanki" dedi Nihan. Bana 'sen' diye hitap etmesi dikkatimi çekmişti; bu türden bir şeyi kafama takacak değildim, aksine böylesi bir hitap hoşuma bile gitmişti.

"Yağma için otele geleceklerdir, bu sırada kimsenin mağdur olmasını istemem" diye üsteledi Nihan.

"Değişik bir kafa yapınız var" dedi aşçıbaşı Salih Abi.

"Bence bir an önce otele inelim ve enkaz altında kalan kimse var mı diye bakalım. Bu arada gıda stoklarına el atmak da fena olmaz."

"Burada mı kalacağız" dedi ilk soruyu soran genç.

"Hava aydınlanınca arzu eden gidebilir."

"Korkunun ecele faydası yok, hadi gidelim arkadaşlar" dedi Salih Abi.

Kıyametin Yedi GünüWhere stories live. Discover now