Yere oturup yüzünü dizlerine yasladığı bacaklarına sarılmıştı.

Hüngür hüngür ağlamaya başladı. Neden her şey kendisini buluyordu ki?

Yağmur biraz dinmişken, balkona iki kişi girdi. Aralarındaki yakınlığa bakılacak olursa, bir kadınla bir adam olmalıydı. Genç kadın kendisini korkuluklara yaslamış adamın boynuna sarılı bir şekilde, kıkırdıyordu.

"Sevgilim, orası olmaz... Ah, ya bizi birisi görürse?"

"Dayanamıyorum," Dedi adam boğuk sesiyle. "Umurumda değil."

Bu tarz şeylere tamamen yabancı olan 17 yaşındaki Evangeline, dayanamayarak meraklı gözlerle onları izlemeye başladı. Bu yaptığı şeyin, bir hanımefendiye katiyen yakışmadığını pekala biliyordu. Ama elinden bir şey gelmezdi, buradan uzaklaşacak hali yoktu ya!

Bir süre oynaşmaya devam eden çift, adamın gözlerinin bir yere kilitlenmesiyle durdu.

"Brend-"

"İçeri git." Kadın kıyafetinin düğmelerini iliklerken yutkundu. Memnuniyetsizliği ses tonunun inceleşmesinden bile okunuyordu.

"Neden?"

"Sana git dedim." Kadın sinirli gözlerle içeri geçerken, küçük hanım tir tir titriyordu. Adamın kendisini görmüş olduğunu hissedebiliyor, iç dünyasına ister istemez derin kuşkulara kapılıyordu.

Kadın gittikten sonra genç adam, balkonun kapısının kapalı olduğundan emin olduktan sonra balkonun en köşesine doğru ilerlemeye başladı.

Leydi, tüm itibarım yerle bir olacak diye düşünürken göz göze geldiler. Evangeline az önce önünde çılgınlar gibi sevişen adamın, ki becerikli olduğu barizdi, yüzünü ilk defa görebilmişti. Gerçi karşısındaki beyefendinin de bundan aşağı kalır bir yanı yoktu. Kendisini uzun toz pembe kıyafeti yüzünden fark etmiş olmalıydı herhalde. Uzun sayılabilecek bir süre birbirini incelediler.

Geceye karışan siyah saçlar, bir çift ifadesiz mavi göz, kemerli ve son derece erkeksi bir burun... Ve ruj izi kalmış kalın dudaklar.

Yutkundu. Bu adam gerçekten... Cazibeliydi.

"Leydi Campbell..." Diyerek sessizliği bozdu adam, emin olmak istercesine tek kaşını havaya kaldırarak. Eve ise, onun kendisini tanıyor olduğuna istemsizce mutlu oldu. Korkman gerekiyor, aptal!

"Evet evet siz o yeni takdim edilensiniz. Leydim," Dedi alaycı bir dille. Dizini kırıp göz kontağı kurdu. Fazla yakındı, ya da en azından leydi öyle olduğunu düşünüyordu.

"Takdim gününüzde balkonda ne işiniz var? Balkonun... Sizin için güvenli bir yer olmadığını biliyor olmanız gerekmez mi? İtibarınız-" Sözü zavallı kızın hapşırmasıyla yarıda kaldı.

Kahretsin!

Ne düşünüyordu ki? Anlaşılan bu çocuk fırtınada da balkonda kalmıştı. Üstü sırılsıklamdı! Üstelik, kızarmış burnunu saklamaya çalışırken kendisine kaçamak bakışlar atan bu kadının çok sevimli durduğunu düşünmeden edemedi.

Ona kızmaktan ve balkon konusunda daha fazla korkutmaktan vazgeçti. O daha çok küçüktü.

Aceleyle ceketini çıkardı.

"Benimki de ıslak sayılır ama..." Genç kadının üzerine geçirdi.

"Biraz olsun ısıtır."

"Özür dilerim," Diyebildi Evangeline.

"Arkadaşınızla... Ayrılmak zorunda kaldınız... Benim yüzümden."

Güldü. Arkadaş mı?

"Sorun değil leydim ama şimdi gitmem gerek... Arkadaşımın yanına."

Küçük hanım kızardı. Kesin yarım bıraktıkları işi bitirmeye gidecekti ama içten içe bu adamın, yanında kalmasını istiyor gibiydi.

Genç adam yerden kalkıp üzerini düzelttikten sonra, tam ilerleyecekken kendisine sorulan soruyla durdu.

"Adınızı sorabilir miyim bayım?"

Arkasına döndü. Bu velet beni tanımıyor mu cidden? Her ne kadar yeni takdim edilse de beni tanımaması çok...

Genç kadına bir kez daha bakıp yanıtladı.

"Brendan McBeaufort. Açıkçası tanınmamak biraz gururumu incitti, hanımefendi."

"N-ne?" Afallamıştı. Hayır, onu tanıyordu. Bu adam gerçekten de o'ydu. Lichfield Kontu'nun en büyük oğlu, başka bir tabirle Lichfield Kontluğunun bir sonraki varisiydi karşısındaki adam. Aynı zamanda yakışıklılığıyla ünlü olan, McBeafort.

Çapkınlığıyla da ünlü olmasına şaşırmamak gerekir, diye düşündü.

Fakat dedikoducuların bir yanlışı var. Bahsettiklerinden çok daha çekici...

İçinden geçirdikleriyle birlikte utandı.

"Aslında sizi tanıyorum bayım! Sadece sizi... Hiç görmemiştim."

İfadesiz yüzü yumuşamış gibiydi. Hatta gülümsediğini bile düşünmeye başlamıştı genç kadın.

Brendan, tekrar eğilip leydinin yüzünü kapatan bir tutam saçı nazikçe kulağının arkasına yerleştirdi. Bu adam gözlerine o kadar derin bakıyordu ki, bu her ne kadar ahlaksızca bir düşünce olsa da içinden geçirmeden edemedi, bir an olsun az önce onu sınır tanımaksızın öpen kadınla yer değiştirmeyi diledi.

"Gözleriniz ne renk Bayan Campbell? Çok güzel bir yeşil..."

Balkonun giriş kapısına doğru ilerlemeye başladı sırıtarak. Eve, fal taşı gibi açık gözlerle kalakalmıştı.

Brendan, balkonun camından içeri baktıktan sonra kapıyı araladı.

"Çoğu kişi dağılmış, kalanlar da aklı yerinde gibi durmuyor; sızanlar bile var," Nefes aldı.

"Benden sonra rahatlıkla çıkabilirsiniz."

Son bir kez genç kadına bakıp selam verdi.

"Sizinle tanışmak bir şerefti, Leydi Evangeline."

"Benim için de öyle." Diyemeden gitmişti.

Genç kadın, kendisini bu kısacık sürede dahi özel hissettiren, en önemlisi ise 'sedef'ini ilk fark eden bu adamı unutmayacaktı.

O her gece başka bir kadınla anılsa bile.

Yağmurlu Bir GeceHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin