"Ateşinde yok ama..." Kulaklarıma dolan mırıltısıyla kaşlarım çatılırken alnıma değen elini hızla savuşturdum.

"Hayal falan değildi, gördüm hem de kendi gözlerimle. Oradalardı işte. Biri 'Dur' diye bağırdı, hatta içeri bile girmeyi düşündüler bir ara."

Büyük bir hararetle dökülen kelimelerim Hakan'ın yanaklarını şişirerek bıkkın bir nefes vermesine neden oldu. "Buraya nasıl girecekler, hadi diyelim girdiler hangi ara nereden çıkacak o kadar kişi?"

Şahidi olduğum durumu açıklayabileceğim herhangi bir mantıklı cevabım yokken, rahatsızca olduğum yerde kıpırdandım.

Omuzlarımda hissettiğim ellerle başını bana doğru eğmiş Hakan'a baktım yeniden. "Bence sen bizimkilerden birilerini gördün. Ya da bugün çok fazla yoruldun."

Beni ikna etmek ister gibi çıkan sesiyle dediklerinden başka mantıklı bir açıklama olmamasından dolayı kabullenmekten başka bir şey yapmadım. "Korktum sadece..." Kısık sesimle ciddi ifadesi anında tuzla buz olurken dudaklarında ki kıvrılmaya yakından şahit oldum.

"Tamam, o zaman şöyle yapalım..." Dudaklarını birbirine bastırdıktan hemen sonra gözleri bileğine takılı saatine kayarken devam etti. "Saat çoktan gece yarısını geçmiş, evine kadar seni ben götüreyim." Devam eden korkumdan ve saatin geç olmasından dolayı teklifini büyük bir minnetle kabul ederek başımı salladım.

"Zahmet olmazsa eğer çok iyi olur."

Dilini damağına birkaç defa vurduğunda çıkardığı onaylamaz seslerle parmakları yanağımı buldu ve az bir baskıyla makas alarak her zamanki sırıtmasını dudaklarına yerleştirdi. "Duymamış olayım, hadi şimdi yukarı. Üzerini değiştir sen, ben de kapıda bekliyorum." Hızla başımı sallayarak onun önünden merdivenleri tırmanmaya başladığımda çıkacağımı bildirerek soyunma odalarının olduğu alt kata ilerledim.

Üzerimdeki önlüğü ve yaka kartını, kilidini açtığım dolaba geri koyarken kabanımla beraber çantamı da alarak aceleci adımlarla üst kata ulaştım. Gecenin bu saatinde bile oldukça kalabalık olan restoranın göze çarpan canlı ışıkları dışarı çıkmamla kaybolurken sessizliğe kavuşan kulaklarımla derin bir nefes bıraktım.

Kapının önünde sigarasının sonlarına gelmiş olan Hakan, beni görür görmez yaslandığı motorundan ayrıldığında bakışlarım bir elinde tuttuğu siyah kaska bir de hemen arkasında ki motoruna kaydı. Elinde ki biten sigarayı yere atarak üzerine bastığında bakışlarımı bu defa yüzüne sabitledim.

"Ne zamandan beri motor ehliyetin var senin?" Tereddütlü bakışlarımla dudaklarını birbirine bastırdığında umursamazca omzunu silkti. "Bugün aldım. Hayırdır ne oldu?" Göz kırptığında daha çok dediği şeye takılmıştım. Bugün derken?

"Yürüsek mi acaba biz?" Önerimle beklemediğim şekilde dudaklarından gür bir kahkaha dökülürken başını iki yana sallayarak birkaç adımda tam önümde durdu ve elinde ki siyah kaskı benim daha fazla itiraz dolu sesimi duymak istemiyormuşçasına başıma geçirerek kilidini taktı.

"Sana takılıyorum sadece, 5 yıldan fazla oluyor motor kullanalı."

Sonunda başıma taktığı kaskla işi bittiğinde soğuktan kızardığında emin olduğum burnuma parmak ucuyla ufak bir fiske atarak güldü. "Yürü hadi, bücür seni."

Kaşlarım çatıldığında hafifçe omzuna vurdum. "Şöyle deme bana."

Kaşları alayla havalandığında motorun üzerinde duran diğer siyah kaskı da kendi başına geçirmesiyle birazdan o motora bineceğim geldi aklıma. "Ya düşersem? Hızlı sürme bak sakın."

ZAMANSIZ SEVGİWhere stories live. Discover now