"Ben bir şey almayacağım. Sağol" dedi Hazar koltuğa uzanırken. Barış ise kendine bir bardak Votka doldurdu ve içmeye koyuldu.

Derken Hazar'ın içerde şarkı mırıldandığını duydu. Gülümseyerek salona yöneldi.

İzlendiğini fark eden Hazar sırıtarak hafifçe doğruldu.

"Biliyor musun bu şarkıyı?"

Barış hemen yanına ilişti.

"Biraz daha mırıldanırsan belki..."

Hazar mırıldanmaya devam etti. Barış o an şarkıya odaklanmakta güçlük çekiyordu. Tek düşünebildiği Hazar'ın sıcak kahverengi gözleriydi.

Hiç düşünmeden öne eğilip dudaklarını birleştirdi. Hazar mırıldanmasını ufak bir inlemeyle sonlandırdı. Sakin başlayan öpücük giderek alevlendi.

Hazar için her şey çok hızlı gelişti. Ne ara Barış'ın kucağında duvara yaslandığını anlayamadı. Deli gibi öpüşmeye devam ediyorlardı. İkisi de bedenlerini birbirlerine bastırıyorlardı ve Hazar'ın şortu ile Barış'ın ceketi ortalarda görünmüyordu.

Barış, Hazarı yasladığı duvardan ayırıp yatak odasına götürecekti ki bir yırtılma sesi duyuldu. İkisi de öpüşmeyi kesip şaşkınca birbirlerine baktılar.

Hazar eğilip kapının kenarına takılmış olan bacağına baktı. Külotlu çorabı kocaman bir yırtıkla onu selamladı.

İkisi de kahkahayı koyuverdiler.

"Bana külotlu çorap borçlusun" diyerek kıkırdadı Hazar.

"Sorun değil, alırız." İlerleyip Hazar'ı yatağa bıraktı. Pek de nazik sayılmazdı ancak bu ufak vahşilikler hoşuna gidiyordu Hazar'ın.

Çorabı hızlıca çıkarıp Barış'ı kendine çekti. Tişörtünü çıkarması için ona zaman tanıdı.

"Hımm" diye beğeni ile süzdü.

"Hiç fena değil." Barış'ın karnı dümdüzdü kol kasları da yerindeydi.

"Aşırı kas olmaması daha iyi."

"Cidden mi?" Barış kendi vücuduna bakıp gülümsedi.

"Kızlar hep daha fazla kas ister sanıyordum."

Hazar gözlerini devirip üzerindekini çıkardı.

"Kim uyduruyor bunları?"

İç çamaşırlarıyla kalmıştı artık Hazar. Süzme sırası Barış'taydı. Beğendiğini belli eden sesler çıkararak kafasını salladı.

"Bayaa iyi."

Hazar kıkırdadı.

"Göğüslerim hep yetersiz gelmiştir bana aslında."

"Hiç öyle düşünme, tam ideal." Barış baş parmağını yukarı kaldırıp sırıttı.

"Öyle mi?" Siyah dantelli sutyenini düzeltti.

"Bu arada söylemeden geçemeyeceğim..." Sanki bir şefmişçesine iki parmağını birleştirip salladı.

"Kalçaların efsane."

Hazar kahkaha atmaktan kendini alamadı.

"Teşekkürler." Utanır gibi elini salladı. Daha sonra kalçasını hafifçe sağa sola sallayıp ekledi.

"O kadar squat yaptım, olsun bir zahmet."

Barış yatakta öne eğilip gözlerini kıstı.

"Sporla ilgileniyor musun?"

Hazar hızlı bir öpücüğün ardından cevap verdi

"Voleybol"

Barış anladığını gösteren bir hımlama çıkardı ve işe koyuldu. Tüm kıyafetlerden kurtulduklarında birbirlerinin vücutlarını keşfe koyuldular.

"Göbeğimden gıdıklanıyorum" diye itiraf etti Hazar. Diğer yandan yüzünü Barış'ın boynuna gömmüştü.

Oğlan hafifçe güldü.

"Ben de belimden aşağısına dokunulmasından hoşlanmıyorum."

Hazar muzip bir tavırla gözlerine baktı.

"Emin misin?"

"Tek bir durum hariç tabii."

Git gide konuşmalar azaldı ve nefes alışverişleri hızlandı. Arzu göklerdeydi ve bedenleri hırsla birbirine dolanmıştı. Dağı emin adımlarla tırmanıyorlardı. Hazar'ın elleri Barış'ın sırtını delicesine karışlarlen oğlanın elleri kızın kalçalarını sıkıyordu. Kısa bir süre sonra beraber uçurumun kenarından atladılar.

Bir süre yan yana yatıp nefeslerinin düzene girmesini beklediler. Hazar dönüp oğlanın tepkisini anlamaya çalıştı. O da harika olduğunu düşünüyor muydu?

Barış gülümsedi.

"Konuşmak işe yarıyormuş."

Hazar saçlarını ensesinden çekip oğlana döndü.

"Nasıl yani?"

"Uzun zamandır erken boşalma problemi yaşıyordum. Bu yüzden gergindim biraz ama çok keyifliydi. Baya da güzeldi." Kısık gözlerle saçları yastığa dağılmış olan kızı süzdü. Kirpikleri, parlayan gözlerini taçlandırıyor ve ufak ufak titreşiyorlardı.

"Benim için de öyleydi."

Daha sonra Hazar doğruldu ve Barış'ın attığı beyaz tişörtü bulup üzerine geçirdi.

"Mutfaktan su almamın bir sakıncası yok değil mi?"

Barış gerinip cevap verdi.

"Elbette yok. Hatta bana da getirirsen sevinirim."

Birkaç dakika sonra Hazar, bir elinde su bardağı diğerinde de bir kâse çilek ile geri geldi.

"Bunları dolapta buldum. Canım çekti." Bardağı komodine bırakırken Barış'ın tarafına oturdu. Yaramaz bir kız çocuğu gibi gözlerini kırpıştırıp çileklerden bir tanesini yemeğe koyuldu.

Barış suyu tek dikişte bitirirken gözlerini bir an olsun Hazar'dan ayırmadı.

Hazar çileklerden birini tutup Barış'ın ağzına götürdü. Oğlan ise bir ısırık alırken hala göz temasını kesmemişti.

"En sevdiğin meyve ne?" diye soruverdi Hazar.

Hiç düşünmeden "Erik" dedi.

"Seninki?"

"Şeftali."

Barış'ı aniden bir titreme aldı.

"Aaah! Söyleme o kelimeyi." Ağzını şapırdattı ve kafasını iki yana salladı.

Hazar ağzı açık onu izliyordu.

"Tikin mi var?"

Barış kafasını aşağı yukarı salladı.

Bunun üzerine kız da kahkahayı koyuverdi.

"Gerçekten mi? Çok acayip."

Barış alnını kırıştırdı.

"Lütfen söyleme bir daha. Cidden kötü oluyorum."

Hazar kıkırdamaya devam ederken "Tamam" dedi.

Barış pek emin değildi ikna olduğundan ancak bir şey söylemedi. Onun yerine Hazar'ı kendine çekip dudaklarındaki çilek tadını aldı. Lezizdi.

***

Yeni bir şeyler deniyorum. Kafamı boşaltmamı sağlıyor. Yorumlarınızı çok merak ediyorum, lütfen beni yorumsuz bırakmayın. Mavilerle kalın. 💙

VENÜSWhere stories live. Discover now