Virajları bir an olsun frene dokunmadan alan mustang, arkamızda kalan kurumuş yaprak yığınlarını havaya uçururken, yavaşlamaya başladığımızda kırmızı ışıktan bir ambulans hızıyla sıyrılıp u dönüşüyle kocaman bir otoparka giriş yaptık.

Öne savrulmayacağım bir hızla durduğumuzda, etraftaki arabaların altımızdakinin birer benzerleri olduğunu farkettim. Gözlüğü kaldırıp saçlarımın üstüne ittiğimde bakışlarım yan profilimi izleyen bir çift koyu kahveye denk geldi.

Tek kaşımı kaldırdım, kapının kolunu oynatıp dışarı çıkarken, "Gelmiyor musun?" Diye alayla sordum. Cesurun dudaklarını ısırdığını görürken içeriden çıktım, arkamdan sessizce mırıldanmıştı.

"Sakin olacağım!"

Parmağımı kaputta kaydırıp önümüzde dikilen mavi camlarla kaplı yıldız şeklindeki devasa yapıta gözlerimi kaldırdım. Stars mı? Burası dünyaca ünlüleri ağırlayabilen en gözde oteldi ve başında hatırladığım kadarıyla bir kadın vardı. Ve muhtemelen buraya evi gibi bakmış olmalıydı ki göz alıcı koca bir yıldıza bakabiliyordum. Ama bizim otelde işimiz neydi?

"Stars?" Ellerimi arka ceplerime sokup yanıma gelen Cesura döndüm.

"Evet?"

"Bir otelin mi var yoksa?" Dalga geçerek sorduğum soruya başını eğip güldü. Az sonra yanımda bittiğinde ona garipçe baktım. Saçlarımdaki gözlüğü kaptı ve gözlerine oturtup, "Oteller zincirim var." Dedi. "Bu sadece bir tanesi." Adımlarım küçük bir dudak boşluğuyla dururken, o da farkederek durdu ve ellerini ceplerine soktu. Gözlüğünün üstünde havalanan tek kaşıyla beni taklit etti.

"Gelmiyor musun?"

Sıçan suratlı!

Boğazımı temizlerken milyonlarını saçmasının nedenini bulmama sevinemeyecek kadar dehşet bir şaşkınlık içindeyim ama peşine takılmakta gecikmedim. Kıvrak adımlarım onunla yan yana geldiğinde, sabit bir hızda kalırken otomatik kapıdan geçtik. Binbir taştan oluşan lobi avizelerine gözlerimi kıstım, arama yapmak isteyen güvenlikler esas duruşa geçip, "İyi akşamlar efendim, hoşgeldiniz." Diye onu selamladıklarında gerilmeye başlamıştım. Yanımızdan geçip giden tüm mini etekli, uzun bacaklı görevli kadınlar katı yüzlerle ayrı ayrı selamlıyor ve ben de küçük dilimi yutmamayı hedefliyordum.

Cesur bir oda anahtarı almayı atlayarak asansör bölümüne girdiğinde kaşlarım çatılırken o en son katın düğmesine dokundu. Kapılar açıldı ve ahşap kaplamalı dört bir yanı ayna olan asansöre girdik.

"Burada ne yapıyoruz?" Dedim gergin bir nefesle. Kapılar üstümüze kapanacakken içeri girmek üzere olan adam Cesurun bir el hareketi ile mahçup olup yan asansöre yeltendi. Uh! Bu adam da kimdi böyle? Hiç benim gibi bir kız serserisiyle uğraşacak biri değilken nasıl olur da bana milyonlar yatırmayı kabul ederdi. Kapısında köle olmaya hazır bir sürü kadın olmalıydı.

Gözlüğünü çıkardı, aynadan birbirimize baktık. O an asansörün hareket etmesiyle eş zamanlı olarak kollarımı kavradığı gibi beni aynaya çiviledi ve sertçe öptü. Kesik bir nefes sesi dudaklarımdan kaçtığında çok hafif çekildi. "İşte bunu."

Kollarımı olabildiğince yukarı gerip dudaklarımı öpmeye devam ederken bileklerimi tutan ellerini usulca kavradım, hızla ters çevirip onunkileri sırtında birleştirdiğimde Cesur dudaklarını yalayıp sık sık kalkıp inen göğsüyle dudaklarıma doğru, "Oyun istediğini düşünüyordum." Dedi meydan okuyan bir tınıda.

"Oynuyoruz."

Bileklerimden kolayca kurtulup kalçamın altına parmaklarını kıvırdı. Parmak uçları tenimi karınca istilasına uğramış hissettiriyordu. Okşayarak baldırlarımı sıktı, kendimi sıkarken kucağına alıp sırtımı aynaya çarptı.

S O N B A K İ R EWhere stories live. Discover now