Yoongi'nin silüeti tam yanındaydı, gözünün ucuyla gecenin karanlığına rağmen bulanık da olsa görebiliyordu. Birlikte uyumlu adımlarla yürüdüler, acele ederek sokaktan aşağı indiler ve ilk köşeden dönerek önlerinde park edili duran yük kasalı at arabasına ilerlediler.

Başlarının üstündeki gökyüzü parçalı bulutlarla kaplıydı, yıldızlar ve ay görünürde yoktu. Jimin kafasını kaldırdı ve istemsizce geride, evde bekleyen ve onların surlardan çıkacağı bir saat geçtikten sonra sobayı devirmeye hazır olan Jin'i düşündü.

Her şey şaşırtıcı derecede kolay olmuştu – boylarına uygun iki ceset bulmuşlar, Jin'le diğer tüm uşakları güvenlice çıkarması için anlaşıp plan yapmışlardı. Ona veda etmek deja vu gibi hissettirmişti, sanki aylardır sonun yakın olduğunu biliyorlarmış gibi.

"Teşekkür ederim, her şey için..." Kelimeleri kifayetsiz kalmıştı, birlikte büyüdükleri onca yılı nasıl birkaç cümleye indirebilirdi ki.

Jin ona etkisi uzun süren rahatlatıcı bir gülümseme sunmuştu, "Umarım her zaman istediğiniz hayatı yaşarsınız, prensim. Ve endişelenmeyin, son anına kadar Dük ile birlikte kalmaktan onur duyacağım."

Neden her veda edişinde gözyaşı dökmek zorundaydı? Neden yanında kimse kalmayıncaya kadar yürüyordu...

Düşünceleri aniden çakıllı yolda duyulan bot sesleriyle kesildi. Görüşünü netleştirdiğinde dört tane şehir polisinin yanlarına rap rap yaklaştığını gördü. "Durun."

Jimin çenesini kaldırdı ve durdu, "İyi akşamlar, memur beyler."

"Siz ikiniz nereye böyle?" Polislerden biri elindeki lambayı suratlarına doğru yaklaştırdı.

Yoongi yanına geçti, elini kaldırıp gözüne giren parlak ışığı örttü, "Meyhaneye kafa dağıtmaya gidiyoruz, yorucu bir gündü."

"Öyle mi? İşiniz ne sizin?"

"Katibiz, efendim. İkimiz de beş blok ötedeki bankada çalışıyoruz."

"Bankadan çıkmak için biraz geç bir saat değil mi?"

Jimin Yoongi'ye yandan bir bakış attı ve sonra dönüp mahcup bir şekilde sırıttı, "Benim hatam, gerçekten. Dosyaları birbirine karıştırdım ve o da bana düzenlemem için yardım ediyordu."

Polis hmm'ladı, Jimin bakışlarını indirdi, "Pekâlâ memur bey, biraz geç oluyor-"

Kelimeleri bir el sallamasıyla yarıda kesildi, "İkiniz pelerinlerinizi indirir misiniz lütfen?" Jimin kafasını kaldırdı ve polisin dik bakışlarıyla karşılaştı, "Herhangi bir kalkışmaya karşın burayı taramamız emredildi. Eminim anlayışla karşılarsınız."

Jimin'in kalbi kelimelerle gümbürdemeye başladı. Bakışlarını polislerin arasında gezdirirken kimsenin onu tanımayacağını umdu.

"Nasıl isterseniz." Yoongi arkasından tembelce konuştu, ama Jimin döndü ve onun aniden sertleşen silueti ve odaklanarak parıldayan gözleriyle karşılaştı.

Jimin de Yoongi'nin yaptığını yaptı ve pelerinin başlığını yavaşça indirdi. Kandil suratına yaklaştırıldı ve dibinde durdu. Jimin bir yandan kafasını çevirip ışıktan gözleri kamaşmış gibi davranmaya çalışırken bir yandan tek eliyle pelerinin altına uzandı.

Polisler kendi aralarında fısıldaştılar, ve gözlerinde tanıdıklarına dair parıltılar oluştu. Yoongi kaşlarını çattı ve Jimin'e hafifçe kafasını salladı.

"Bizi takip etmeniz-"

Jimin Yoongi'nin elinde keskin bıçağının parıltısını gördü ve bir an sonra polisin karnına ani bir darbeyle batırıldı. Karşısındaki adam cümlesini yarıda kesip inleyip bükülürken Jimin de kendi hançerine uzandı ve parmak boğumlarını beyazlatacak şekilde hançeri sıkıca tutup kendi karşısındaki adamın gırtlağına hedef aldı.

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now