"Ama neden yapayım? Söyle bana, neden bana aylarca yalan söylemiş olan birini kurtarayım? Üstelik belki hâlâ battığı çamura benim itibarımı da batırıyor olabilirken?" Hoseok'un gözleri alev alevdi ve ellerini masaya sertçe dayamıştı.

Yoongi yanıtladı, "Çünkü ne kadar inkâr edersen et, onu umursuyorsun. Gitmesine izin ver – bir yerden sıvıştır, muhafızlara rüşvet ver, bir yolunu bul işte. Yeterince insan öldürdük, eline daha fazla kan bulaştırmana gerek yok."

"Bunu ona ben yapmadım, hepsini kendi başına açtı! Gerçekten başarılı olsalar ne olurdu, düşünsene; şimdiye kral Normany kalesinden tebliğini yapmış, arkasına da Conde ordusunu almış olacaktı. Taburların nihayet susadıkları savaşa doyardı."

"Ama başaramadılar. Hala buradaki kazanan sensin. Bak, senden onu korumanı istemiyorum. Sadece giyotinden uzaklaştır, surların dışına çıkar, gerisi kaderine kal-"

Hoseok kahkaha attı, genzinden sert bir ses çıkardı. "Eğer bu kadar kolay olsaydı benden istiyor olmazdın. Tüm şehir neler olduğunu çoktan öğrenmiştir. Halk asiller tarafından bıçaklanmış gibi hissediyor ve meclis ibretlik mesajını vermek için çok hevesli. Bu muhtemelen yılın en kalabalık idamı olacak. Ayağımın altındaki aristo pisliklerini de çok güzel susturacak..." Kesik bir nefes çekti, ve son sözlerini söylerken ruhsuz bakışları Yoongi'nin içinden geçti.

Sonra yavaşça, Hoseok nefesini titreyerek verdi ve ekledi. "Her ne kadar yanılmayı ümit etsem de buraya geleceğini biliyordum. Hepsi şu lanet müttefiklik için mi, Yoon, yoksa başka bir nedeni mi var? Onların hepsini kurtarmaya mı çalışacaksın, hmm? Ya sana ne olacak? Meclis seni darbe sempatizanı olarak damgalarsa, seni kim kurtaracak?"

Yoongi tereddüt etti, ama zihninden göz yaşlarıyla ıslanmış bir gömleğin ve umutsuzlukla bakan gözlerin anısı geçti. Sırtını dikleştirdi, ve kelimeleri zorlukla tısladı. "Senden bir iyilik istiyorum, ve şimdiye kadar hiçbir şey istemedim. Lütfen onu kurtar, ve ben de ne dilersen onu yapacağım."

Güneş koyu siluetinin kenarlarını aydınlatırken Hoseok'un bakışları Yoongi'nin üzerinde dolandı. Gözlerindeki parıltı söndü, kafasını çevirerek konuştu. "Keşke bunu demeseydin. Keşke dostluğumuzu saçma sapan bir müzakereye indirmeseydin. Her zaman aynı tarafta olduğumuzu sandım, ne zaman ayrı düştük..."

Yoongi kaşlarını çattı, duydukları kalbini itiraf etmek istemediği kadar çok acıttı. "Dostluğumuza asla sırtımı dönmem, bunu demek istemedim -"

"Emin misin? Peki hangi tarafta olduğuna hâlâ emin misin?" Hoseok'un sesi alçak bir tıslamaya dönüştü, "Dur tahmin edeyim, bir anda vicdanın çenesini açtı ve seni yumuş yumuş yapmaya başladı, artık bunları kaldıramıyorsun. Öldürme düşüncesini kaldıramayan bir general, vay canına, bu sayede kendini öldürteceğinden haberi yok." Yakınlaştı ve yavaşça konuşmaya devam etti, "Belki de eninde sonunda güç ve prestij sana geçmeye başlıyordur, artık onlardan biri olduğunu düşünüyorsundur, kaderini kendin yazabilecek lükse sahip olduğunu falan... Elimizdeki kandan bahsediyorsun, bak sana hatırlatayım, o kan her zaman elimizde olacak. Zihnini değiştirip tüm günahlarından kurtulma gibi bir şansın yok. Hayır, rolünün ne olduğunu hatırla ve öyle kal."

Yoongi sessiz kalması gerektiğini biliyordu, ama inat etti ve daha pişman olamadan sözler ağzından çıktı. "Ama tüm bunlar, kan dökme, güç yarışı... yola bunun için çıkmadık."

Hoseok homurdandı ve kafasını çevirdi. "Sus. Seninle bu konuşmayı tekrarlamayacağım. Hepsi davamız içindi, ve eğer sen bunu göremiyorsan, artık inanamıyorsan, o zaman üzgünüm, korumaya çalıştığın asiller gibi sen de devrime bir tehditsin." Bakışlarını genişletti, kelimelerini tek tek söyledi, "Sana son kez soruyorum: onları bırak ve bana geri dön. Yoongi, ait olduğun yere geri dön."

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin