Gecenin havasını içine çekti, karanlığını da zihnine doldurdu. O sırada kelimeler ağzından dökülüyordu, "Geride bırakmak çok zor. Bu yolda kaybettiğimiz kişiler, hepsini çok özlüyorum. Ama en çok da onu... Bunca yıl ona alıştım, birlikte kapalı kapılar ardında büyüdük,ve sanki dünyadaki tüm vakit bizimmiş gibi gençliğimizi bomboş geçirdik..."

Jin kekeledi ama nihayetinde sesi titreyerek konuştu, "Efendi Taehyung... ailenizin bir parçasıydı."

Jimin gözlerini sımsıkı kapattı ve tüm duygu selinin yüzeye çıkmasına izin verdi.

O her zaman dilediği erkek kardeş, yanında bir yoldaştı. Herkes ikisini Paris'in Prensleri olarak bilirdi. Yüksek sosyetenin altın playboylarıydılar, dokunulmazdılar. Ama tüm haylazlıklarının, şımarıklıklarının ve oynadıkları manipülatif oyunların ardında, ikisini bağlayan daha güçlü bir şey vardı. Kader ortağıydılar, doğdukları gibi soyları için yaşayacaklardı: Jimin güçlü yarı-kral, ve Taehyung da kralı destekleyen safkan prens.

Ne kadar altın olursa olsun, kafes kafesti. Ama en azından birbirlerine sahiptiler.

Ta ki, hepsi sönüp bitene kadar.

Son saatlerinde Taehyung'un yanında olmaya izni bile yoktu, sadece silahlı muhafızlar onu evlerinin yanından sürüklerken aralarında hafifçe bir bakışma geçmişti. Bir anda hepsi hayvanlar gibi kovalanmış, kafeslere tıkılmış, değerlerine göre fiyatlandırılmıştı. Jimin'in babası için yeni rejimle pazarlık yapılmış ve antlaşmalar imzalanmaya çalışılmıştı, ama Taehyung için çok geçti.

Son anında seninle olmak için her şeyimi verirdim, sırf yalnız kalma diye.

Yalnızlıktan nasıl da nefret ederdin...

Rüzgar uğuldadı, bahçedeki kurumuş çalılıkları birbirine sürterek hışırdattı. Gecenin karanlığı düşüncelerine sızıyor ve geçmişle şimdiki zamanı çamur gibi buluyordu.

Yaklaşan adım sesleri belirdiğinde, Jimin yüzüğü hızlıca parmağına geçirdi ve kederini suratından kaldırdı.

Yaklaşan figürün önünde eğilerek ilk selamlayan Jin oldu.

"Herkes senin neden burada olduğunu merak ediyor." Jimin'e yöneltilen ses resmiydi.

"Sadece hava alıyorum."

Yoongi hmm'ladı, "Sen yokken herkes için daha katlanılmaz oluyor. Sonuçta senin partin; birbirine karışmak istemeyen iki dünyanın arasındaki köprü sensin."

"Belki de kötü bir fikirdi." Jimin omuz silkti, göz ucuyla Yoongi'nin vücudunu gevşekçe saran keten gömleğin esintiyle dalgalandığını gördü.

"Hayır, haklıydın. Uzun ve boğucu bir kış oldu, insanlar sığınaklarından çıkıp biraz arkadaşçılık yapmalı ki müttefik bulabilsin."

Jimin kollarını göğsünde birleştirdi ve ona baktı. "İşte şimdi benim gibi konuştun."

Kuru bir gülme sesi. "Belki de nihayet üzerime bulaşıyordur."

Jimin Yoongi'nin omuzları serin havada ürperince kaşlarını çattı. Kendini ona doğru yaklaşıp çatık kaşlarıyla ceketini çıkarırken buldu, "Sacre bleu, tekrar hastalanıp Jin'i başına bakıcı olarak dikmeden önce şunu üstüne giy." Arkalarından bastırılmış bir gülme sesi geldi, ama ikisi de duymamazlıktan geldi.

Yoongi'nin vücudu temasla birlikte kasıldı, gözlerini içerideki geniş salona çevirdi, "Gösteri yapmayı bırak, herkes bize -"

"Sence de bunun için biraz geç değil mi?" Jimin gözlerini devirdi ve ceketi iyice giydirdi, zayıf omuzları örttü.

Ca Ira | yoonmin | [Türkçe Çeviri]Where stories live. Discover now