Kanlı Bıçak

114 19 4
                                    

Yağmurlu ve su sesinin yemek masasını kapladığı bir akşamda ailemle ıssız ve sessiz, her an bir şey olacakmış gibi paronayaklaşmaya başladığım o masada sessizce yemeğimi yiyordum.
Yağmurun sesi çok şiddetlendiğinde şimşek çakmalarından meydana gelen ışık parçacıkları, masadaki gergin ortamı güçlendirmeye ve ürkütmeye yetiyordu.

Kulağımı tırmalayan kapı sesini duyduğumda irkilmiştim. Saat 21.00'ı gösteriyordu. Kapı alacaklı gibi çaldığı sırada annem ve babam telaş etmiş, bu saatte kimin gelebileceğini düşünüyorlardı. Kapı hala çalmaya devam ediyor ve odada yankılanırcasına, adeta bir aslanın bağırışı gibi içimi ürkütüyordu. Korkuyordum.

Babamın ise benzi solmuş, her an korkudan ölecekmiş gibi gözleri bir noktaya sabitlenmiş korku dolu gözlerle kapıyı seyrediyordu.
"Açın kapıyı!"Soğuk ve şiddetli bir ses kapının arkasından kükrediği sırada, içimi dayanılmaz bir korku kaplamıştı. Zihnimin benimle oyun oynuyor olabileceğini düşündüm fakat bu imkansızdı. Hayal görmüş olsaydım annem ve babam da benimle aynı tepkileri vermezdi. Bu gerçekti.

Korkudan titrediğimi hissediyordum. Ayaklarımın beni taşıyamaz hale gelmesinden korkuyordum. Kapının küçük cam kısmında siyah karartılar görüyordum. Korkudan tüm bedenim buz kesmiş, ayaklarımı hissetmemeye başlıyordum.

Babam sanki bir şeylere hazırlıklı gibiydi. Çaresiz ve bitkin haliyle kapıya doğru ilerlerken, yüzündeki korku tüm vücuduna yayılmıştı. Titreyen her adımı uçurum kenarına yaklaşır gibi, soğuk ve ıssızdı.
Kapıyı açmasıyla siyah takım elbiseli adamlar ürkütücü bir havayla bezenmiş, yüzlerinde  patlayacak olan bir bombanın ilk saniyelerini andıran bir yüz ifadesiyle, ruhsuz bir şekilde duruyorlardı.

Aralarından biri öne doğru geldi ve eve yavaş adımlarla girerken ayaklarımın uyuştuğunu hissettim.
"Borcunu ne zaman ödemeyi düşünüyorsun?"dedi sesini kalın bir şekilde çıkarmaya çalışarak tıslarken."Efendim biraz daha zaman verseniz bu ay sonuna kadar bir zaman tanısanız?" Sesin babamdan geldiğini anlayarak o tarafa döndüğüm sırada, babamın dehşete düşmüş suratı kasvetiyle büyülendiğinde, ne kadar zor durumda olduğumuzu anladım.
Her an her şey olabilirdi, her şey.

Ayaklarımdan beynime nüfuz edercesine yükselen kasvet, bedenimi dondurmaya yetmişti. Beynim her an vücut fonksiyonlarını kaybedebilirdi.

Adam donuk ve hissiz bakışlarını babama gönderirken, babamın korkudan ölmek üzere olduğu suratı mosmor kesilmişti. Ardından bir aslanı andıran ürkütücü bir kahkahayla odanın içinde oluşan yankı, adamın yüzünü bir anda vahşileştirmişti.

Sonra bir anda durdu, sanki az önceki kahkasından dolayı vahşileşen yüzü bir anda buzdan bir duvara dönmüştü. Adamın bu hali fazla ürkütücüydü.

"Sen benimle dalga mı geçiyorsun!"
Adamın bağırışı yine odada yankılanıyordu. Beynim dayanmakta zorluk çekiyordu. Tüm bunlar gerçek miydi? "Ama seninle bir anlaşma yapabiliriz."

Adam salonla bitişik mutfağımızın olduğu bölüme doğru gelirken, tezgahın önünde durdu. Bir şey dikkatini çekmiş olmalıydı fakat ne olduğunu göremiyordum. Çok korkuyordum. Adam tezgahtan bir şey almış olacak ki arkasına döndü ve o andan itibaren beynimden vurulmuşa dönmüştüm.

Adam, elinde bıçak takımındaki en büyük bıçakla, tekrardan ürkütücü kahkahasını odada sergiliyordu. Beynim algılamakta zorluk çekiyordu. "Senin işin benimle aileme zarar verme!" babam konuştuğu sırada, adam babama tuhaf bir şekilde baktı ve tekrar o ürkütücü kahkahasının odada yayılmasına izin verdi.

Adam, bir anda babamın yanına geldi ve elindeki bıçağı babamın boğazına dayadı. Sanki bir yanar dağı andırırcasına şiddetli bir şekilde yağan yağmurun ürkütücü gürültüleri, o odada o amansız ve delirmiş adamın yaptıklarını destekler nitelikteydi.

Kalbim her an çıkacakmışçasına atarken, sağ gözümden bir damla yaş değil; hayatımın ıssız yerlerinde şekillenen hayallerim, umutlarını kaybetmiş bir şekilde yorgun ve bitkin düşmüştü. Ayaklarım artık bedenimi taşımayı bırakmak üzereydi. Ellerimden boşalan ter, iliklerime kadar ısınmış bir şekilde vücut fonksiyonlarımı zorlayacak bir vaziyette, ateş saçarak ellerimden akıp gidiyordu.

Babamın boğazından akan her kan damlası, beni ölüme sürükleyecek nitelikteydi.

Ardından babamın kanlar içindeki bedeni yere yığıldığı sırada, gözüm hiçbir şey görmemeye başlamıştı.
Ne diyeceğimi, ne hissedeceğimi bilemiyordum. Adeta hissizleşmiştim ve hayatım sanki gözlerimin önünden akıp gidiyordu.

Birkaç saniye sonra adamın, annemin boğazına da bıçak tuttuğunu görmüştüm. Hemen koşarak yanına gideceğim sırada, "Sakın" hissiz ve donuk sesli bir fısıldama çıktı dudaklarının arasından. Gözüm gördüklerine lanet edercesine bakarken, kör olmak istedim. Annemi ve babamı bu şekilde görmek, hayatımdaki en büyük acıydı.

Her şeyi kabullendim ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını inandırmaya çalıştım kendimi. Ayaklarım beni taşımayı bırakmış, büyük bir uçurumdan düşerken arkamdan ittirircesine bırakmıştı beni koltuğun en ıssız köşesine.

Annemin boğazındaki kanlar, gözlerimin buğusunda kaybolup giderken büyük ve kanlı bir sis bulutunu andırıyordu. Gözlerim gördüklerini kabullenemiyordu.

Adam tekrardan o ürkütücü gülüşünü de sergiledikten sonra, o hiçliğin ortasında gözden kayboldu.

Hemen ani bir hareketle annemin ve babamın yanına koştum. Onları uyandırmaya çalışıyordum. Onlar ölmüş olamazdı. Gözlerimdeki yaşlar, annemin ve babamın bedeni üzerinde buluşurken hemen 112'yi aradım.

Telefonumu kulağıma dayarken, hemen oradan kalktım ve bir hışımla pencerenin önüne koştum.

Adam, bıçağı arka bahçemizde gömmeye çalışıyordu. Gözlerim şaşkına dönmüş bir şekilde adamı izlerken, hiçbir şey düşünemiyordum...

---

Uyandığımda kan ter içinde kalmıştım. Komodinin üzerinden  telefonumu aldım ve saat 01.00'ı gösteriyordu. Çok korkmuştum.
Hemen üzerimdeki çarşafı attım ve büyük bir hızla mutfağa doğru yöneldim.

Merdivenlerden inerken salona doğru yöneldiğim sırada, gördüğüm rüya tekrar beni etkisi altına almıştı. Rüyamdaki sahne tekrar gözlerimin önünde canlanıyordu.

Hemen mutfaktan soğuk suyu aldım ve içmeye başladım. Suyumu yudumlarken tezgahın üzerinde duran, bıçak takımındaki en büyük bıçak yerinde yoktu.

Hemen yukarıdaki annem ve babamın odasına koştum. Kapı kolunun üzerindeki kanı görünce durdum.

Peki ya neden bıçağın yerinde olmadığını ve neden onu arka bahçemize gömdüğümü şuan hatırladım?

Onları öldüren kişinin kim olduğunu unutmuştum. Bir gün önce kendi yaptığım şeylerin rüyasını görmek, o adamların yerinde olmak, içimde tekrar derin bir huzursuzluk hissetmeme neden oldu.

İnsan kendinde değilken ne çok şey yapabiliyordu, nedenler ne kadar mantıklı olursa olsun sonucun acımasız bir şekilde değişmemesi kadar insan ruhunu yıpratan çok az şey vardı.

Ağır adımlarla, karanlık ve ıssız koridorda çıkan tok ayak seslerim eşliğinde yatağıma ilerledim...

Kanlı Bıçak/Tek BölümlükWhere stories live. Discover now