Düçar-ı Azap

1.9K 163 185
                                    

Medyadaki müzik ile okunulması önerilir.

NOT; Hikaye 'İslamiyet Öncesi Araplar konu almaktadır. Bu yüzden iğreneceğiniz unsurlar karşınıza çıkacaktır. Bu yüzden yorumlarınızı güzel bir üslup içerisinde yapmanız rica olunur. 

İyi okumalar...

★★

Yere bağdaş kurmuş bir şekilde, dizimin üstüne koyduğum yırtık parşömen parçasına yeni yeni öğrendiğim üç-beş kelimeyi yazıyordum. Çok küçük yaşta okuma-yazmaya heveslenmiş; babamın kervan yürüttüğü bir kabilenin reisi olmasının avantajı ile de sanat ve ilime merak sarmıştım.

Mısır topraklarında ticaret yapmak için uçsuz bucaksız çölde bir gündür aralıksız ilerlediğimizden ötürü kabilenin lideri olan babam; Ebu Mebrur, develerin ve kabilesindeki insanların dinlenmesine izin vererek çölde rast geldiğimiz bir vahanın etrafına çadırlar kurdurtmuştu.

Aslında geceleri çöl, gündüzlere nazaran daha bir tehlikeliydi. Çünkü geceleri, çöl eşkiyaları pusuda bekleyip kervanlara saldırı düzenlerdi. Lakin ben babamın başka çaresinin olduğunu düşünmüyordum. Uykusuzluk ve halsizlikten bitap düşüp ölmektense, dinç bir kafa ile eşkiyaya direnmeyi uygun gördüğüne emindim. Ayriyeten Taif'den gelecek paralı askerleri beklemek adına da bir yerde dinlenmemiz şarttı.

Bu gece çölün vicdanına sığınmıştık...

Bu konu ile ilgili bana dönecek olursak keyfime diyecek yoktu. Babamın kararı en çok benim işime gelmişti. Çünkü bir gündür yürümekle kalmayıp her dinlenme yerinde reisin oğlu olmama rağmen hizmetkar gibi çalıştırılmış ve diğer köleler gibi aynı makamı paylaşır olmuştum. Köle görevi görmemde ise; Ebu Mebrur'un 5. zevcesi olan annem Zübeyde'nin büyük payı vardı. Velhasıl annem, babamın zorla zevce yapmak zorunda kaldığı bir köle idi.

Kafamdaki düşünce bataklığı beni içine çekmeye başladığında en nihayetinde düşünmemeye özen göstermeye çalıştım ve hava kararmadan öğrendiğim kelimeleri yazmaya devam ederken parşömeninin üstüne düşen gölge ile kaşlarımı çatıp kafamı kaldırdım.

Hülya, babamın 6. zevcesinden doğma kız kardeşim... Karşımda dikilerek eşsiz güzelliğini önüme seriyordu. Gecenin kabuslarına sarılmış kara saçları kalçalarında ılım ılım dalgalanırken büyük yeşil gözleri, gözlerimin içinde benim bilmediğim ama onun bildiği bir şeyler arar gibiydi.

"Ne yapıyorsun?" diye soran narin ve kırılgan sesi, suskun çöl havasından geçip kulaklarımda bitti. Gülümsemeye özen göstersemde pek içimden gelmiyordu, yine de sorusunu ikiletmemesi namına; "Ne yaptığımı iyi biliyorsun." diye dilimin ucunda geveledim. Sesim yüzümü saran peçe yüzünden boğuk ve kalın çıkmıştı.

Hülya'nın gülüşünü işittiğimde rahatsız olmuşçasına kıpırdandım, pek masum sayılmayan kız kardeşim belli ki istediğini alamadan uzaklaşmayacaktı yanımdan. Gözleri ile etrafı kolaçan ettiğini fark etmeme rağmen aldırmayıp kafamı parşömene çevirmiştim ki Hülya'nın ince parmaklarını yüzümdeki peçede hissettiğim an kalakalmıştım. Ne yapmaya çalıştığını beynim yeni yeni algıladığında onun ince parmakları yüzümdeki peçeyi çoktan aşağı indirmiş ve benim ikinci şokumu yaşamama vesile olmuştu. Hülya'nın etli dudakları benim tuz kadar kuru ve tatsız dudaklarıma değdiğinde, şeytan çoktan kınında tuttuğu vesvelerini üflemeye başlamıştı kulağıma.

You've reached the end of published parts.

⏰ Last updated: Mar 29, 2019 ⏰

Add this story to your Library to get notified about new parts!

Hisler KabriWhere stories live. Discover now