Arka cebimden telefonu çekip 155'i tuşladım ve gözünü korkutmayı planlayarak yüzüne çevirdim. "Bu kadar şov yeter. Ya şimdi çıkıp gidersin ya da polisi arar seni öyle gönderirim."

Kaşları derinden çatıldı ve uyarır tonda sabit bir ses tonuyla tane tane konuştu. "Ara. Ne olacak sanıyorsun, kimin için önemlisin ki? Polislere karşı benim bir lafım mı, yoksa senin on lafın mı daha çok ilgilerini çeker bunu bir düşün..."

Boğazımın kuruduğunu hissettim. Dilim damağıma kötü bir tatla yapışırken düştüğüm durumu kurtaracak çok iyi bir sebep arıyordum. Nasıl girişi vardıysa çıkışı da olmak zorundaydı. Bu adamda hapsolmak, kavanoza tıkılıp özgürlüğü elinden alınmış bir ateş böceğinden ötesine geçemezdi. Tek derdi bencilce ışığımdan yararlanmaktı. Bilmiyordu o kavanozun beni öldüreceğini...

"Bir söz verdin arkasında duracaksın."

"Zorla verdittin." Dedim kısa bir duraksama sonrası.

Umrunda olmadığını belirten bir şekilde başını salladı. "Sana seçenek sundum. Bırakıp gidebilirdin."

"Gidemezdim." Dedim kısılan ve çaresi tükenen sesimle. Gülümsemedi ama memnun bir şekilde dilini dudaklarında gezdirdi.

"O hâlde bu, benimle geliyorsun demek oluyor, zira senin bu ev dediğin ahırda sevişmemiz mümkün değil."

Sevişmek!

Utançla can çekişen yüreğim, göz göze gelmeyi kaldıramayarak deli gibi ondan başka her yere baksa da sonrasında düşününce utanması gerekenin ben olmadığımı mantıklı yanım yüzüme vuruyordu. Derimin alev almış olması beni ona bağırmaktan alıkoymamıştı.

"Ben daha on sekizim!" Kaşlarını şiddetle çattı. Yine de düz bir sesle konuşmuştu.

"Reşitsin, bu işime gelir."

"Senin emsalin değilim." Dudaklarını yaladı ve ifadesi gülümser gibi oldu. Bir adım geri çekildiğinde parmağı göğüslerimi hedef almıştı.

"Bundan emin olma, çünkü tüm yuvarlak hatların aksini iddia ediyor."

Ellerimi önüme kaparken, dehşet kulaklarımı uğuldatıyordu adeta nasıl bu kadar arsız olabiliyordu! Tüm midem tersine dönmüş ayaklarımın altında yatan zemin kaymış ve dünyam gözlerimin önünde sallanmıştı.

"Bu kadar iğrenç olamazsın."

Sertçe gözlerimin içine baktı. Öyle kötümser vaatler vardı ki göz bebeklerinin koyu kahveliğinde, insanın bu gözlerin korkutacağına inanası gelmiyordu. Fakat sahibi, onları taşıyan bu gaddar adam şımarık bir çocuk gibi baktığı her şeyin kendine ait kılınacağını sanıyordu. Öyle ki sözcüklerinin savurganlığı düşüncelerimi yansıtıyordu.

"İnan bana olurum, senin aklının ermeyeceği tuhaf zevklerim vardır. Özellikle bakireler üzerinde..."

Midemin bulandığını hissederken yüzümü ekşittim. "Tiksinç fantezilerini kendine uyacak fahişelere sakla." Çenemle dışarı gösterdim. "Ve evimden defol git."

"Yüz altmış santim boyunda ve yaklaşık elli kilo civarındasın." Kısık gözlerine gözlerimi kıstım.

"Seni tek hamlede omzuma atıp götürmem kaç saniyemi alır sence?" Çenesini okşayarak vücudumu esir alan gözleriyle nabzımın bilinçsizce hızlanması ve göğsümü delmek ister gibi çırpınan kalbim eli bıçaklı bir katille salonumda karşı karşıya kalmışım gibi korkuyu somutlaştırıyordu.

"Bunu yapamazsın." dedim dilim dolanırken. "Çığlık atarım." Hızla inip kalkan göğsüme baktı. "Gerçekten yaparım herkesi başımıza toplar ve seni bitiririm duydun mu beni?"

S O N B A K İ R EWhere stories live. Discover now