8.BÖLÜM

368 12 17
                                    

Merhaba herkese...bu sefer kısa kesecem...Ama size küçük bir öneri kitapların ismiyle hiç bir şekilde ön yargıda bulunmayın...hata yaparsanız...

Medya da Tunç var

BERİL YÜZÜGÜZEL

  Mutlu olmayı hak etmem gerekti. Ama ben mutlu olmak için hiç bir şey yapmamıştım. Neden mutlu olmak için temel atmıştım. Bana bu şans niçin verilmişti? Kafama da milyon tane soru varken uyumak ne mümkün ki. Tam bir buçuk saattir yatakta uzanmış bir şekildeydim. Düşünmekten beynim ağrıyordu. En iyisi koyunları saymaktı. Denemeyen varsa iddia ederim ki işe yarıyor. 1,2,3,4,5,6.....

  Sabah hissettiğim titreme ile uyandım. Ama sanki bugün birşeyler ters gidecek gibime geliyordu. Sanki bugün canım çok yanacak gibi... Üzülecem gibi,hep olduğundan alıştım ya neyse....

     Havanın soğuk oluşunu umursamadım. Severdim soğuğu. Mutlu ederdi beni sebepsiz yere. Üşürken huzur hissederim her bir zerremde. Dışarı çıkıp hava almam gerekiyordu. Üzerim de siyah bir eşofman altı ve siyah bir t-shirt vardı. Dolabıma kısa bir göz atıp siyah ince hırkamı da alıp attım kendimi evden dışarı. Özellikle ince hırka almam hiç pişman ettirmedi beni. Soğuk hava iyi gelirdi vücuda....

   Sahile doğru adım adım ilerledim. Sanki sahil mutluluk soğuk hava ise huzurdu. Anlamazdı çoğu zaman insanlar bu huyumdan dolayı. Soğuk havayı sevmek suç değildi bence. Ben çoğu zaman kar yağarken bile yarım kollu t-shirt giydiğimi hatırlıyordum. Hatta bir keresinde kar yağmıştı, herkes kat kat giyinirken ben ise sadece bir t-shirt giyip okula gitmiştim. Beni gören herkes 'deli mi ne?' deyip duruyorlardı. Sonra Mert gördü beni. Şok olmuş gözlerle geldi yanıma. Tabi o zamanlar ben onu seviyordum ama o bilmiyordu. Neyse geldi yanıma, elini koluma koydu 'neden bu kadar sıcaklar?' diye sordu. Heyecandan ölecektim,çok iyi hatırlıyorum o anı. Bilmem anlamında dudak büktüm. Birden sarıldı sonra 'ben çok üşüyorum. Sen beni ısıtırsın değil mi?' diye sordu. Ağzımdan tek çıkan ise 'hıhı' olmuştu...

   Ahh lanet olsun! yine ağladım!  Ağlamamalıyım. O böyle olsun isterdi. Ağlamamı istemezdi. Ağlarsam o da üzülür olmaz,yapmamam gerekti bunu. Mutlu olmamı o benden istemişti. Üzülme demişti. Kırmasın kimse seni demişti. Lanet olsun(!) ben onu bir kez bile dinlememiş, onun isteğini duymazdan gelmiş, günlerce ağlamış tek bir lokma bile yemek yememiştim. Lanet olsun??
  
  Hızla gözümden düşen bir yaşı elimin tersi ile silip dişlerimi sıkmaya başladım. Ağlamak istemiyordum ki zaten bunun için iyileşmek istemiştim. Kalp kırıklarım belki o zaman geçerdi. Evet belki de Mert'i hiçbir zaman unutmayacaktım ama acım hafiflerdi. O bana mutlu ol demişti. Onu dinlemeliydim. Evet belki üstünden çok zaman geçti, evet ben bugüne kadar onu bir kere bile dinlemedim, evet bencillik yaptım ama bunları aklım başıma gelince düzeltmek istedim ve buna vesile olan kişi ise bir erkekti ve ben hiçbir erkeğe-babamda dahil olmak üzere- güvenmezdim. Ama Tunç farklı biriydi. O Mert gibiydi. İyiydi. Ve ben elime bir şans verilince değerlendirmek istemiştim. Yaptığım şeyden umarım pişman olmazdım. Umarım. Umarım...

    Sahile gidecektim ama son dakika karar değiştirip çocuk parkına adımladım. Çocuk parkı sahile biraz uzaktı o yüzden yolum uzamıştı.

   Yaklaşık yirmi dakika sonra parka varmıştım. En fazla beş adım uzağımdaki banka varıp oturdum. Park bugün çocuk cıvıltıları ile dolu değildi. Çok sakindi. Ama biraz yankılı bir ses duyuluyordu. Bu ses... Lanet olsun(!) bu bir ağlama sesiydi. Hızla kurulduğum banktan kalkıp sese doğru ilerledim. Üstü kapalı sarı bir kaydırağın yanına varınca ses daha da anlaşılır oldu. Bu..bu bir kız çocuğuydu. Üstü başı çamur olmuştu ve kız kaydırağın içine uzanmış ağlıyordu. İki dizimin üstüne çöküp;

"Meleğim, seni kim üzdü de ağlıyorsun?" diye sordum fısıltıyla. Burnunu çekerek kafasını kaldırdı;

"Sen kimjin? Adımı kim jöyledi sana? Yoşka jen de o adamın kızı mıjın? Git buydan" dedi hıçkıra hıçkıra ağlarken. Elimle küçük elini tuttum;

"Bak bitanem o adam kim hiç bilmiyorum ama emin ol ki sana asla zarar vermem. Ve ismini bilmiyorum. En iyisi tanışalım. Benim adım Beril" dedim küçük bir tebessüm ile.

"Ben de Melek. Abya jen gerçekten iyi biyi mıjın?" dedi. Sanki nefesim kesildi. Bunu hissettim. Melek. Bu benim hep hayalimde ki isim. Bu benim ve Mert'in ilerde çocuğumuz olursa diye düşündüğümüz isim. Bu acı neden vardı? Hüzün her yerdeydi.

"Abyaaaa" diyerek yüzümün önünde sallanan ele gülümseyip;

"Efendim Meleğim" dedim.

"Neyere daldın öyle?"diyerek bir kez daha gülmemi sağladı.

"Bir yere dalmadım ablacım. Hadii gel bakalım aç mısın?" diye sordum. Elini karnına koyup

"Hem de kuyt gibi" dedi. Elimi uzatıp

"Hadi o zaman o kurtu doyuralım" dedim. Elimi tutup

"Ne yicez?" diye sordu.

"Özel bir isteğin var mı?" diye sordum.

"Hayıy. Ne oysa yeyim" dedi. Onu evime götürüp güzelce yıkamayı düşünüyordum. Sonra da karnını doyurmak gerek. Tabii polise götürürdüm de ben bu yüzümün haliyle karakola gidersem beni de içeri atarlar. Peki onu kime emanet edebilirim ki. Off neyse ilk Meleğimi doyuralım da sonra bakarım bir çaresine...

    Eve gelir gelmez Meleğim'i yıkayıp üstüne yolda aldığımız kot pantolon ve kazağı giydirdim. Daha sonra mutfağa gidip miniğime yemek yapmaya başladım. Ona havuçlu mercimek çorbası yapmayı düşünüyordum. Ellerimi yıkayıp Meleği yanıma çağırdım.

Evettt yardım etmek ister misin?"

"Hevettt isteyim" diyerek mutfağa koştu.
   
################################

Bölüm bitti...

Meleğimiz işin içine giriş yaptı. Meleği uzun olmayacak bir şekilde görmeye devam edeceğiz...

Beğenip beğenmediğinizi lütfen belirtiniz

BAYYYYYY

MAZOŞİST KIZDonde viven las historias. Descúbrelo ahora