Gülümseyerek cevap vermişti. Bir insan hastanede neden güler ki? Hayatım sadece soru işaretlerinden ibaret olmasına kızmalı mıydım?

"Dikkatli olman hoş, ama ben senin kadar ağlamıyorum."

Az önce ağlayanlardan nefret ediyorum dememiş miydi? Peki, neden...

"Ben, Berk." diyerek içimde kurduğum cümleleri yarıda bırakmıştı. Uzatmış eline ve yüzüne bakıp;

"Ben de Linda." diyerek elimi uzatmıştım. Hissettiğim bir şey sonucunda elimi hemen geri çekerek;

"Ellerin, çok soğuk." diyerek yüzünü incelemeye başladım. Bir yandan da vereceği cevabı merak ediyordum. Yüzünde hafif burukluk olmuştu ama hemen toparlamıştı. Gülümseyerek bana bakıp;

"Mide kanseri." diyerek kısa cevap vermişti. Bir insan bunca zorluğa rağmen, neden güler ki? Kafamı iki yana sallayıp, gözyaşlarımı tekrar özgürlüğe bıraktım. Hayatın zorluklarına boyun eğmekten yoruldum ama mutlu olmayı da istemiyordum.

Yüzüme bakmaya devam ederken, benden de cevap beklediğini hissettim. Kafamı kaldırmadan; "Kemik" diyerek kestirip attım. Ben kestirip atmaya çalışıyorum, peki o beni bırakıyor mu?

"Saçların, çok güzel." dediğinde kafamı kaldırıp, gülmeye başladım. Dalga mı geçiyordu? Dizlerimi karnıma doğru çekip, kafamı arasına koydum ve gülmeye de devam ediyordum. Uzun zamandan sonra ilk defa, bu kadar içten gülmüştüm.

"Ağlamak yerine gülmeyi tercih edebilirsin; çünkü bu sana daha yakışıyor." Kafamı bacaklarımın arasından çıkarıp, her zamanki yüz ifademe geri döndüm. Bana acıyor olamazdı değil mi?

"Hayat bana gülmeyi unutturdu. Acılarımla mutluyum!" Gerçekten mutlu olabilir miydim?

"Acılarına ortak olmamı ister misin?" dediğinde gözlerimi ona doğru çevirdim. Bu nasıl bir soru, bakışından sonra ağzımı aralayıp konuşmaya başladım.

"Acılarım bana ait ve bir ortağa ihtiyacım yok. Hem sen neden buradasın?" diyerek kendimden uzaklaştırmaya çalışıyordum. Bu da neydi, neden böyle bir soru yöneltti?

"Kafanda oluşan saçma soruların farkındayım." Kafamı salladım ve lafa atlayacakken buna izin vermeyip, konuşmasını devam ettirdi.

"Yaklaşık altı yıldır buraya gelip gidiyorsun. On dokuz yaşında hastalığını yendin ve buraya veda ettin. Senden kurtuldum diye sevinmiştim aslında, ta ki ağlayarak buraya geri dönene kadar. Bir insan neden bu kadar ağlar diye her gün kendime soruyordum; hatta hemşireleri de sıkboğaz ediyordum. Sen farkında değilsin ama ben acılarına çoktan ortak oldum."

Gözlerim yuvalarından çıkacak gibi ona bakıyordu. Hayatımı en ince ayrıntısına kadar nereden biliyordu. Altı yıl boyunca gerçekten acılarıma ortak mı olmuştu?

"Beni neden izledin?" dediğimde çenesini kaşıyarak konuşmaya başladı.

"Seni izlemeyi ben istemedim, sen fark ettirdin."

Cevabın içinde soruların olması sinirimi fazlasıyla bozmuştu. Ben zaten sorula içerisinde boğulurken, neden daha fazla soru yöneliyordu bana?

"Bundan haberim yok! Ben seni ilk defa görüyorum ve ben mi fark ettirmiş oluyorum?" Sahte bir gülümsemeyi bıraktım dudağıma ve gelecek her sözü zihnime kazımaya hazırladım.

"Güzelliğin, ağlaman ve yanağındaki o gamze..." Kelimesinin devamını getirmemiş ve gözünü kaçırmıştı. O kadar güzel bakıyordu ki, bana acımadığını sanıp okyanus mavisi gözünün içinde kaybolabilirdim.

SİYAH GÖKYÜZÜM Where stories live. Discover now