Bölüm.4

82.5K 4.6K 1.6K
                                    

Merhaba canlarım...
İki haftadır bölüm beklediğinizi biliyorum. 3 hafta önce kayınvalidem vefat etti ve kaybımız büyük. Bu bölümü de önceden yazdığım için atıyorum. Anlayışınız için teşekkür ederim.

Keskin hakkında sorular var. Keskin artık yayınevinde ve çalışmalar biter bitmez satışta olacak. Zaten çıkar çıkmaz duyuru yayınlayacağım.

Sevginiz, sevgimdir...
Çok teşekkürler 🙏
Instagram
Keskin_ Wattpad

Multimedya da Bahar var...
Keyifli okumalar...

********

Otobüs, ineceğim durakta durunca kendime gelerek toparlandım. Bugün diğer günlere göre gergin ve çok dalgındım. Klinik ile evimin olduğu semt arasında, sadece 5 otobüs durağı vardı. Aslında otobüse binmekten büyük keyif alırdım ben. Yer bulursam hemen bir pencere kenarına oturur, geçtiğimiz sokakların tatlı telaşını, caddelerde yürüyen insanların koşuşturmacalarını, kasvetli havalarda surat asan ama güneşi görünce de masmavi gülümseyen denizi ve oyun parklarını seyrederdim hep. Ama bugün otobüs, sanki ruhsuz bir kızı taşıyordu.

Sabaha kadar uyumamış ve araştırma yapmıştım. Baran Demiroğlu hakkında bulabildiğim kadar bilgi toplamış ve alabildiğim kadar not alarak, sabahı sabah etmiştim. Her bulduğum bilgi benim için önemliydi. Bu şaşalı yaşamının ardında, sakladığı gizli bir dünyası olmalıydı. Onu bulmak zorundaydım. Nedense bu adamı inanılmaz derecede kafaya takmıştım. Belki de onun resmi olarak benim ilk hastam olması, bu takıntımı tetikliyordu.

Derin bir nefes alarak gözümün önüne düşen saç tutamımı kulağımın arkasına sıkıştırdım ve ayağa kalktım. Sonra da otobüsten inerek kliniğe doğru yürümeye başladım. Bugün oldukça yoğun bir gün olacaktı. Çünkü bugün o, Adil Bey'in kliniğine getirilecekti. Ayrıca Selin'in bana verdiği akıl sayesinde, Baran Demiroğlu'nu ve işlediği bu büyük katliamı konu alarak, bir tez hazırlamaya karar vermiştim. Bu sebeple onun kliniğe yatması, tezimi hazırlamamda, bana çok fayda sağlayacaktı.

Kliniğe girmeden önce kendime bir kahve ve poğaça almaya karar verdim. Çünkü daha sonra almak için zamanım olmayabilirdi. Birkaç gün önce sokağın köşesinde olan küçük bir pastane dikkatimi çekmişti. Oraya doğru yürüdüm ve içeriye girdim. İçeriye girer girmez etrafa yayılan mis gibi tarçın kokusu beni gülümsetmeye yetmişti.

Tezgahın başında sarışın uzun boylu bir kadın vardı ve kapının sesini duyunca başını çevirip kimin geldiğine baktı. Gülümseyerek başımı salladım. Ama o, memnuniyetsiz bir şekilde gözlerini kıstı ve beni baştan aşağıya doğru süzdü. Sonra da uzun saçlarını arkaya doğru artarak kendi kendine söylenmeye başladı.
"Al işte, uğraş şimdi bununla. Ay o kadar dedim Hamdi'ye, İngilizce şart diye. Ama dinleyen kim anacığım?"

Şaşkın bir şekilde ona baktım. Tam cevap veriyordum ki bana bakarak konuşmaya devam etti.
"Welcome welcome. Ay ne denirdi? Hah! Tamam buldum. How can I help you?"

But tepkiyi hiç beklemiyordum. Resmen şok olmuştum ve cevap bile veremedim. Ağzım bir karış açık şekilde yüzüne bakmaya devam edince, yüzünü buruşturdu ve söylenmeye devam etti.
"Ay! Bu da iyice salak çıktı anacığım. Japonca konuşacak halim yok herhalde. Hamdi sen de süt oldun yani. İnekleri kendisi mi sağıyor anlamadım ki? Yeminim ederim içim şişti. Her tarafım pasta koktu zaten."

Ne saçmalıyordu bu kadın. Eliyle yüzünü yelledi ve derin bir nefes alarak kendine telkinler vermeye başladı.
"Tamam Meloş. Sakin ol. Sen halledersin şimdi."
Sonra yutkundu ve elini kolunu sallayarak bana bir şeyler anlatmaya çalıştı.
"Bak anacığım. Şimdi sen beni, yani demek istediğim, you understand me. Ben bilmemek Japonca. Sen istemek bir şey, işaret etmek bana. Okey."

BUZ KIRAĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin