İnanamamıştım,yakıştıramamıştım ölümü ona.Koynuna sokulduğumda,annem deyip boynuna sarıldığım da hep uyanacak ümidi ile beklemiştim lakin bir türlü uyanmamıştı.Soğuk elleri avuçlarımın arasından kayıp boşluğa doğru savrulduğunda anlamıştım gerçeği.

O gündür bugündür hayat bomboştu zaten.Bazı şeylerin farkına daha geç varıyorduk o kadar.Üzüntümle anlamamıştım hiç bir şey.Gece eve geç gelmeler,gelir gelmez banyo yapmalar ve yatakta hastalık saçıyormuşum gibi benden uzak durmalar.Bunların hepsini annemin ölümüne,çektiğim acıya bağlamıştım lakin şimdi anlıyordum ki asıl gerçek bambaşkaymış.

Hangisine yanayım...

Kendi salaklığıma mı,yoksa yapmaz deyip aklımın ucuna bile getirmediğim şeyleri gözümün içine baka baka yaptığında anlamadığım saflığıma mı?

Ağlanacak halime ciddi anlamda gülesim vardı.

Her şeyi geride bırakmanın tam zamanıydı..Benim eski sayfalarım acıdan,göz yaşıdan ibaretti fakat artık o sayfaları yırtıp atmanın ve yerine tertemiz yeni sayfalar açmanın vakti gelmişti.

Elimdeki sobayı kapı eşiğindeki betonun üstüne kadar taşıdım.Silkelemeye gerek yok gibi görünüyordu.Bu yüzden hemen arka taraftaki çeşmeye hortumu takıp kiri pası gitsin diye kahve demir yığınını yıkamaya başladım.Yaklaşık yarım saat sonra sobayı kurmuş içine ne bulduysam doldurmuş cayır cayır yakmıştım.Hava güneşliydi lakin zehir gibi soğuktu.Esen rüzgardan bahsetmiyorum bile.

Hiç birine aldırmadım.Zaten hissizleşmiştim benim için sıcak yada soğuk fark etmiyordu.

Evi dışarı attım.Yorganları tek tek taş duvarların üzerinde günletirken,iki yer yatağının içini boşaltıp yünlerini dövdüm.Bir taraftan da leğenin içine yatak yüzlerini koyup onları yıkadım.Zaten iki göz evdi.Eşyaların da az olmasıyla akşama doru işim bitmişti.Bir tek evin önü ve odunluk kalmıştı.Onları da yarın halledecektim.

Acıkmıştım..

Akşam olmadan iki sokak ötedeki bakkala gidip bir şeyler almalıydım.Küçük çantamın gözünü açtım ve annemin son ziyaretinde elime tutuşturduğu parayı aldım.Hemen iş bulup çalışmam lazımdı.Gerçi kış günü zor olacaktı ama olsun.Ve en önemli ihtiyacım bir çuval un'du.Un oldumu her şey yapılırdı.Kapımı kapadığım da kimse kuru ekmek yedim diye beni yadırgamaz,hakkımda konuşmazdı.En iyisi bakkala gittiğim de fiyatını öğrenmekti.

Üstümü sıkı sıkı giyindim.Güneş yavaş yavaş batarken hızlı adımlarla evden uzaklaştım.Çocuklar hava soğukluğuna aldırmadan oyun oynuyorlardı.Dertsiz tasasız olmak ne muhteşem bir şeydi.Nasıl olsa akşam olduğunda karınlarını doyuracağı  bir anneleri vardı.

Anne...

Ne güzel,ne muhteşem bir kelimeydi.Tarifi yoktu.Ne çok isterdim anne olmayı.Ne çok isterdim karnımda bir canlı büyümesini..Belki de Rabbim böyle olacağımız için bir çocuk vermemişti bize kim bilir...

''Feride abla''

Duyduğum ses ile düşüncelerimden çıkıp hemen arkamı döndüm..Karşımdaki genç kızı önce tanıyamadım,sonra da onun burnunda bir avuç sümükle etrafta dolanan Güllü olduğunu fark ettim.Ne kadar da büyümüştü,koca eşşek kadar kız olmuştu..Hem de güzel bir genç kız.

''Güllü''dedim  ufacık gülümseyerek.

''Feride abla nasılsın, hayırdır bu saatte nereye?''

''İyidir ne olsun...Asıl sen nereden geliyorsun bu saatte''dedim yürümeye devam ederek.Biliyordum ki onların evide bakkala yakındı.

FERİDEHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin