Direniş - On Beşinci Bölüm / Gerçek ve Rüya Arasındaki Silik Çizgi

En başından başla
                                    

Disk beni, kapağı açık, dikey bir fanusun içerisine yerleştiriyor. Ve iğneler, göğsümden çıkarken, fanusun kapağı kapanıyor.

Disk göğsümden çıkıyor.

Fanus bir süre boyunca, altında bulunan hareketli zeminde ilerliyor. Etrafta dört beş tane Roxie görebiliyorum. Ve sağ tarafımdaki fanusun içinde bir çocuk var.

Bir Direnişçi daha ölmüş.

Çocuğun siyah saçlarında, pembe elbisesinde, çekik gözlerine bakınıyorum. İkimizden başka yaşanlar var mıydı?

Gözlerim kapanıyor ama hala karşı koymaya çalışıyorum. Direneceğim. Ben direnmek için doğdum.

Ve sonunda bir Roxie, fanusumu açıyor, ve beni içinden alıyor. Gözlerimi kapatmadığımı görünce ağzıma bir gaz sıkıyor, ve bayılıyorum.

Veya ölüyorum.

Ama beni yatağa yatırdığını hissedebiliyorum.

"Straniee ällåe, " diyor. "Ne güzel." demek bu onların dilinde.

Ve derimi yüzmeye başlayan bıçağı da hissediyorum. Yüzümden başlayıp, tüm vücudumun derisini yüzüyor, Roxie. Gözlerim açılıyor. Ama hissedemiyorum. Roxie de göremiyor benim bakışlarımı.

Derimi tamamen yüzdükten sonra, saçlarımla beraber onu, arkasındaki makineye yerleştiriyor. Birkaç kod tuşladıktan sonra derimin üstüne lazerler işliyor, ve pullar oluşuyor.

Derim, bir Roxie derisine dönüşüyor.

Saçlarım da kristal formuna dönüştükten sonra, Roxie, derimle yanıma geliyor, ve tıpkı bir kıyafet gibi üstüme giydiriyor. Arkasından üstümde biraz lazer dolaşıyor, Roxie derisinin kaslarıma bağlanışını hissedebiliyorum.

Ve Roxie, elindeki neşterle, gözlerimi kesiyor. Yerinden çıkan gözlerime, bir gaz sıkıyor.

Evet, gözlerim sıvı şeklini alıyor. Bir Roxie'ye dönüşüyorum.

Ve ayağa kalkıyorum. Roxie bana bir ayna tutuyor.

Karşımda bir Roxie yüzü var.

Hızla ellerim yüzümde dolaşıyor, titrek parmaklarım, buz kesmiş durumda. Nefes alış verişim öyle garip ki...

" Mainé zapårt Örkäli. Tehen Roxie, Roxie las Waqände. Ne, teiné leshewe : Rajeb le Hyumään." Diyor kendi dilinde. Onu anlayabiliyorum.

"Benim adım Örkäli. Sen bir Roxie'sin, adın Waqände. Ve, görevin şu : İnsanları öldür."

Adım Waqände değil. Adım Kelsey. Adım Kızıl.

Ama ayaklarım bunu dinlemeyerek merkezin çıkış asansörüne doğru yürüyor. Elime bir silah alıp, ben de asansöre biniyorum.

Birkaç dakika sonra yeryüzündeyim.

Ayağım, kurak toprağa bastığında konuşuyorum.

İnsanları, öldür.

* * *

Theodora

"Galiba...Galiba işe yarar bir şey almışım. Kris!" diye bağırıyorum, elimdeki metali çevirerek.

Krista birkaç saniye sonra yanımda beliriyor. "Ne oldu?" Yüzündeki şaşkın ifadeye engel olamazken, ben de ona elimdeki metali uzatıyorum.

"O tuşa basınca, iyileştiriyor. Kızıl'ın üstünde denemeliyiz!" diyorum ve ayağa fırlıyorum, ama Krista yolumu kesiyor.

"Bak, Kızıl öldü ölecek. Boşuna çabalamayalım bence. Diğerleri de böyle-"

"Sen aklını mı yedin Krista?! Çekil yolumdan, yoksa çekmesini iyi bilirim." diyorum elimi yumruk haline getirerek. Oflayarak bana iyileştiriciyi veriyor ve ben de hızla Kızıl'ın uyuduğu odaya koşuyorum. Krista'nın hala, Kızıl'ın ölümüne göz yumma fikrini algılayamasam da, odaya girdiğimde aklımdaki bu soru işaretini sonraya saklayıp, can cekişen Kelsey'e ilerliyorum.

Kızıl'ın kalbinin tam üstünden kocaman bir sargı bağlanmış, yüzünün rengi sarı, kızıl saçları iyice kestane rengine dönüp albenisini kaybetmiş, nefesleri kesik ve güç. İşaret parmağı hareket ediyor. Yaşama tutunmak için uğraştığı her halinden belli, ama az sonra uyanacağına dair kendime söz veriyorum.

Elimdeki dikdörtgen prizma şeklindeki metali ceketimin cebine yerleştiriyorum ve Kızıl'ın göğsündeki sargıyı açmaya koyuluyorum. Bandajın tamamı açılınca, onu şifonyere koyup, tişörtünü sıyırıyorum. Sutyenini de zorla açıp, sol göğsünün tam üstündeki kurşun yarasına bakıyorum. Hala kanıyor, kurşunu çıkartmadık çünkü. O böyle duralı iki gün oluyor. Gerçekten vücudunun iç dünyasında büyük bir savaş veriyor.

Cebimden metali çıkartıp, Kızıl'ın çıplak göğsündeki yaranın üstüne tutuyorum. Derin bir nefes veriyorum, titrek ellerimi kontrol etmek zorundayım.

Ve aniden prizmanın üstündeki tuşa basıyorum.

İçinden bir sprey göğsüne sıkılırken, derisinin yeniden yapılanmasını görüyorum, kurşun, derisinin üstüne çıkıyor ve yuvarlanarak yere düşüyor ve metalin sesi odada yankılanıyor.

Kızıl'ın göğsüne spreyi bitene kadar sıkıyorum. Elimizde bundan yaklaşık olarak yüz tane var, bencilce kullanmamalıyım.

Sprey tamamen bitince, metali cebime atıyorum ve direk Kızıl'ın göğsüne odaklanıyorum. Derisi tamamen eski halini alırken nefesleri düzeliyor. Teninin rengi eskisi gibi yeniden. Ve saçları... Kestane rengi bir anda alev kızılına dönüşüyor.

Ve göz kapakları bir anda açılınca zümrüt yeşili gözleri, bana azimle bakıyor.

"Yaşıyorum."

İstemsizce çığlığı basıyorum. "Herkes buraya!"

O esnada hızla Kızıl'ın üstünü giydiriyorum.

Birkaç dakika sonra arkamda Cory, Tate ve Venus beliriyor. Sonrasında Abbadon, Josh ve Johan. Cecille ve Krista dışında herkes geliyor.

Ve Kızıl bir anda ayağa kalkıyor.

Kendinden emin adımlar atıyor ve kaşları mutlulukta kalkınca kıkırdayarak konuşuyor. "Ben... Bir daha yaşayamayacağım sandım... Öylece uyurken korkunç şeyler gördüm. Ben..." bana dönüyor.

"Theodora, teşekkür ederim."

Gözlerindeki hayat ışıltısını görmemek imkansız.

DirenişHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin