[ Bölüm İki: Paranoyak ]

En başından başla
                                    

Sesimin titremeden çıkmasına için özen göstererek "Işığı açabilir misin?" diye sordum.

Amas karanlıktan az çok korktuğumu bildiğinden ışığı hiç sorgulamadan açtı ve kapıyı sessizce kapadı. Işığın açılmasıyla odanın beden eğitimi için olan malzeme odası olduğunu anlamam uzun sürmedi. Koyu kahverengi ahşap raflarda tenis raketleri, çeşitli boyutlarda ve şekillerde toplar, inmiş birkaç tane basketbol topu vardı, karşılıklı rafların son katındaysa karton kutular bulunmaktaydı, bunlar hariç oda neredeyse boştu. 

Amas'ın ne diyeceği zerre kadar umurumda değildi. Umurumda olan tek şey onun yanından ayrılmaktı. "Hadi ne söyleyeceksen söyle. Arkadaşlarımın yanına gitmeliyim," dedim aksi bir sesle.

Sıkıntıyla iç çekti. "Dört aydır neredeyse hiç konuşmadık. Sohbet etmek istedim, çok mu?"

'Çok, seni fırsatçı,' demek istesem de demedim. Göz teması kurmamaya çalışıyordum ama ciddi olduğumu belirtmek için bakmam lazımdı; bundan ötürü gözlerimi beyaz tavandan alıp doğrudan yeşil gözlerinin içine yönelttim. "Sadede gel," dedim buz gibi tonla. 

Amas benim bu hareketlerime karşın bir of çekti ve "Caner şehre gelmiş," dedi.

Dediklerinin şoku beni olduğum yere yapıştırmıştı; beş aydır duyduğum en kötü haberlerden biriydi bu. O gece olanlardan sonra onu bir daha görmeyeceğimden, en azından gözüme gözükmeyeceğimden o kadar emindim ki şehre dönebileceğine dahi kafa yormamıştım.

Konuşmayı başarabildiğimdeyse ağzımdan çıkan tek bir sözcük olabildi: "Ne?" 

"Ecrin sen iyi misin? Alıştıra alıştıra söyleseydim böyle olmazdı," diye huysuz huysuz söylendi Amas.

"Sen nereden biliyorsun geldiğini?" diye sordum. İçimden, lütfen doğru olmasın, lütfen, diye dua ediyordum, çünkü Caner, insanın yemek istediği, ancak tadına baktıktan sonra zehirli olduğunu öğrendiği bitkilere benziyordu; başta güzeldi, ondan sonra ölümcül. 

"Bilirsin, şehirde çok fazla bağlantım var," dedi ve çarpık bir gülüş attı.

Konu Caner olunca esprileri kaldıramıyordum ve Amas'ın bu davranışı karizmatik gelmediği gibi çok itici gelmişti. Ona öfkeli bir bakış atıp "Şakanın sırası değil," dedim.

Amas gözlerini benden kaçırdı, ne söyleyeceğini düşünüyormuş gibi bir hali vardı. Başını öne eğdiğinde dalgalı kızıl saçlarının terlediğinden dolayı hafif ıslak olduğunu, üstündeki siyah kırmızı basketbol üniformasının da ona yapıştığını gördüm, bu hali kaslarını belli ediyordu. Amas yakışıklıydı ama beni cezp etmiyordu. O gecenin aksine.

Sonunda kendince doğru kelimeleri seçip konuştu. "Amber herkesi avucunun içine alır," dedi sıkıntılı bir şekilde.

Amber, Amas'ın kız kardeşiydi. Tıpkı ağabeyi gibi kızıl saçları, yeşil gözleri vardı, güzel bir kızdı. Güzelliğiyle her erkeği elinde oynatırdı, bunu biliyordum ama Amas'ın ne demek istediğini tam olarak çözebilmiş değildim. 

"Onla sevgili olduğunu söyleme bana!" diye bağırdım.

"Kız kardeşimi kontrol edemem," diye omuz silkti.

"En azından onun belalı biri olduğunu söyleyebilirdin!"

"Amber, kötü çocuklardan hoşlanıyor. Ne yapmamı beklersin?" diye bana karşı çıktı. 'Kötü çocuk' kelimesini alaycı bir tavırla söylemiş, Caner'i küçümsediğini belli etmişti. 

Önceden bende onun gibiydim, hiçbir şeyi kafama takmamış, ablamın göz göre göre onunla çıkmasına laf etmemiş, Caner'i dediği gibi çakma biri olarak görmüştüm. Fakat zannettiğimden daha tehlikeli biri olduğunu ancak ablam kaybolduktan sonra anlayabilmiştim. 

NOKSAN | ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin