3

1K 196 297
                                    

Üç buçuk saat süren yolculuğun sonunda ilçeye ulaşan çift, heyecandan yerlerinde duramıyordu. Yolculukları boyunca birçok anı biriktirmişlerdi, ancak şimdi asıl maceranın başladığını hissediyorlardı. Bir markete girip temizlik malzemeleri almış ve köyün yolunu tutmuşlardı. Marketin kapısını açarken çıkan çınlayan zil sesi, sessizliği bölüp dikkatleri üzerine çekmişti.

Muhtarın söylediğine göre yaşayacakları ev okula yakındı, bu nedenle yarım saat kadar oyalandıktan sonra nihayet köye ulaşmışlardı. Köy, sessizliği ve sakinliği ile dikkat çekiyordu. Sokakları boyunca ilerlerken etraftaki evleri de ürpertiyle inceliyorlardı. Her ev, sessiz bir tanık gibi duruyordu, pencerelerinden dışarıyı izleyen gözlerle doluydu. Ayhan aracı yavaşlatırken, gördüklerini kafasında birleştirmeye çalıştı. Köyün atmosferi gizemliydi ve içlerinde bir endişe hissi uyandırıyordu.

Küçük bir bakkalı geçtikten sonra tepeciğe yaklaşıp yokuş yukarı ilerledi. Tepenin üstünde etrafı tahta çitlerle çevrili, büyük bahçeli bir ev belirdi. Bahçeyi çeviren kırık çitler, kocaman eski bir binaya ahşap bir kapıyla açılıyordu. Bu çitlerin her biri zamanın izlerini taşıyor ve evin tarihi geçmişini yansıtıyordu. Besime, araçtan inip kırık kapıya doğru ilerlerken Ayhan'ın sesiyle yavaşladı. Gözleri evin detaylarına takıldı. Tahtaların çürümüşlüğü, kapının eski görüntüsü ve çitin paslı telleri gibi vurgulu detaylar evin gizemini ve yaşanmışlıklarını anlatıyordu.

"Dikkatli ol, eline kıymık batmasın. Ah baba ah! Sözde tamiratı yapılan eve bak." Hem söyleniyor hem de aracın geçeceği büyük kapıya doğru ilerliyordu. Aracı bahçeye sokmak için hazırlanırken arkadan gelen korna sesiyle Besime ve Ayhan yerinden sıçradı.

"Hay senin..." Arkasını bir hışımla dönüp Kayahan'ın aracına hızla ilerledi. Kapıyı bir hışımla çekip emniyet kemerini çözdü ve ağabeyini neredeyse sürükleyerek araçtan indirdi.

"Yardım et şu kapıyı açalım. Besime'de evin kapısını ve pencereleri açsın. Babama inanamıyorum ya." diye çıkıştı. Kayahan ağır ağır kapıya yaklaşırken girdiği şoktan çıkmak için kendine direktifler veriyordu.

"Burada ne olmuş böyle?" diye sordu şaşkınlığını üstünden atamayan Kayahan.

"Üçüncü Dünya Savaşı bu evde başlamış. Farelerle baykuşlar arası bir savaşmış," diyerek dalga geçen Ayhan bir yandan da babasına söyleniyordu.

"Babamı arayıp burası yıkılıyor dediğimde ne diyecek acaba? Hani pencereleri değiştirmişti bu herif? Ulan burada yaşanmaz. Herifin dediklerinden doğru çıkan tek şey bahçenin büyük olması."

"Pardon tek sorunumuz pencereler sanırım," diyen Kayahan'a öfkeyle baktı Ayhan.

Kayahan, kardeşini dinlerken tahta kapıyı iteklemeye çalışıyordu. Tahtanın üstündeki demiri fark edince eğilip incelemeye başladı.

"İyi haber burada demir var, kötü haber ise bu demir paslanmış. Bir usta çağırsak iyi olur. Hem onlar bu binayla uğraşırken biz de ilçede bir pansiyonda kalırız. Hadi Besime'yi alıp gidelim."

Kayahan bir an evvel bu uğursuz yerden gitmek istiyordu. Zira köyün girişindeki evlerin ardından onları izleyen insanlar bir hayli korkutmuştu.

Besime, küçük tahta kapıyı zorlayarak ittirdiğinde kapı gıcırdayarak açıldı. Kayahan, açık olan küçük kapıdan hızla ilerlemeye başladı. Ayhan ise geride kalıp söylenmeye devam ediyordu. İçten içe kendini yiyip bitirmesine sebep olan şey, Besime'yi bu eve sürüklemiş olmasıydı.

Besime, binanın içine giren kapıyı açtığında gözüne ilk çarpan şey büyük tahta merdivenlerdi. Kapı büyük bir antreye açılıyordu. Besime, sanki transtaymışçasına merdivenlere yöneldi. Büyük tahta merdivenlerin üzerine ayak bastığında tahtaların altındaki eski halıların arasından çıkan toz ve kiri hissetti. Her adımında tahtaların altından ince bir çıkıntı olan halıların altında ezilen tozun hafif bir bulut oluşturduğunu gözlemledi. Merdivenlerin sağlam olmadığını anladığında antrenin sağındaki boyası dökülmüş tahta kapıyı itti. Onu büyük bir salon karşıladı. Duvarlardaki sıvalar yer yer dökülmüştü. Salondaki büyük paslı avize, herhangi bir bakım görmemiş gibi duruyordu. Elmas şeklindeki taşlarının parlaması yerini solgun bir matlığa bırakmıştı ve avizenin etrafı toz tabakasıyla kaplıydı. Bir zamanlar bu oda muhteşem bir ihtişamla aydınlatılmış olmalıydı ama şimdi sadece eski bir anıydı. Besime, pencerelerin tamamının kırık olduğunu gördüğünde dışarıdaki doğanın bu eve sızdığını hayal etti. Rüzgârın ve yağmurun içeriye girdiği, doğanın bu terk edilmiş mekâna geri döndüğü bir yer gibi görünüyordu.

ACIGÖL & KİTAP OLDUWhere stories live. Discover now