Bölüm 2

40 0 0
                                    

Bölüm 2

Gün ağarmaya başlamıştı bile. Rüzgar o kadar şiddetli esiyordu ki pencerenin aralarından girdiğinde dehşet verici bir ıslık sesi gibi yankılanıyordu evin içinde. Faruk önceki günün vermiş olduğu yorgunlukla evin içinde yankılanan bu sese uyanmıştı. Rahat bir uyku uyuyamadığı için biraz huzursuzdu.

İstemeye istemeye yatağından kalktı ve yatağın ucuna oturdu, sanki koskoca yatakta yer yokmuş da oraya sıkışmaya çalışırmışçasına. Birden bir şey fark etti Faruk. Aklında o kadın vardı, “Cennet kokulu sarışın!”. Farkında olmadan kendini ona kaptırmıştı ama neye yarardı bu? Onu bir daha göremeyecekti ki. Kendini toparlamaya çalışıp kalktı ve her zamanki gibi mükemmel bir şekilde giyindi.

Düne nazaran bugün biraz daha erken kalktığı için kahvaltı etmek için vakti vardı. Mutfağa gidip, uykusunu dağıtabilmek için en acısından tatsız tuzsuz bir kahve yaptı. Dolapta bulduğu bir iki kahvaltılığı masaya yerleştirmeden bir parça ekmekle ayaküstü atıştırdı. Kahvesini yudumlarken bir yandan da radyoyu açıp haberleri dinlemeye başladı. Televizyon izlemeyi pek sevmezdi Faruk ve “boş zaman makinası” diye tabir ederdi hep. Bu yüzden evine televizyon almak yerine günlük olaylardan haberdar olabileceği ufak emektar bir radyo almıştı.

Atıştırmaya devam ederken radyodaki kadının söylediklerini duymasıyla yudumladığı kahveyi dışarı püskürtmesi bir oldu.

“Sabah saatlerinde aldığımız bilgilere göre İstanbul’da bugün etkisini gösterecek olan fırtına sebebiyle tüm deniz ulaşımları iptal oldu”.

 Böyle bir haberle güne başlamak Faruk için iyi değildi çünkü iş yeri karşıda olduğu için vapurla kolayca gitmek yerine, otobüsle köprüden geçmek zorunda kalacaktı. Ve deniz ulaşımı olmadığı için bütün İstanbul’un otobüsleri kullanacağını hayal edince, o kalabalık, trafik sıkışıklığı Faruk’un gözünü epeyce korkutmuştu.

Uykusuz olduğu için huzursuz olan Faruk’un morali, bu haberle daha çok bozulmuştu. Kendini hemen evden dışarı atıp, kendisi için adeta “zorlu bir yolculuk” olarak düşündüğü yola koyuldu. Evinin önünden otobüse bindi ve her zamanki gibi otobüs Kadıköy’e doğru yola çıktı.

Hava beklediğinden daha soğuktu ve çok da kalın giyinmemişti Faruk, üşüyordu biraz. Ama otobüsün içinde o kadar insanın nefes alıp vermesiyle, otobüs biraz da olsa ısınmış ve Faruk’un üşümesi geçmişti. Otobüsün gittiği istikametin ters yönünde, arabanın arka tarafına bakan bir koltuğa oturmuştu ve bir anda aklında bir sürü şey canlanmaya başladı. Kimdi bu insanlar? Bu kadar insan aynı anda nereye gidiyordu? Kimi öğrenciydi, kimi emekli, kimisi de kendisi gibi geleceğini kurtarmaya çalışan iş güç sahibi insanlar.

Bütün İstanbul’un aynı anda trafiğe çıkmasından dolayı tıkanan yolda zor da olsa Kadıköy’e ulaşmıştı otobüs. Eminönü’ne giden başka bir otobüse binmek için otobüslerin olduğu yere doğru gitti. Çok kalabalıktı. Deniz ulaşımının olmaması sonucu doğaldı böyle bir kalabalık. Sıradaki insanları gözden geçirdi, birçok çeşit insan vardı. Hiç biri de birbirine benzemiyordu. Kimisi elinde kocaman poşetlerle Eminönü’ne gidip zabıtaların onu kovalayacağı an gelene kadar ekmek parasını çıkarmanın derdindeydi, kimisi kucağında çocuğuyla çalıştığı iş yerine gitmek zorundaydı. Herkes için yaşam zordu İstanbul’da.

Nihayet otobüse bindi ama oturacak yer bulamadı. Tüm aksilikler sanki bugün onun peşindeydi. Sabah huzursuz uyanması, radyodaki kadının kötü haberi ve şimdi de bu; o kadar yolu ayakta gidecek olmak. Otobüs ilerledikçe yeni insanlar biniyor, iniyor ama otobüs bir türlü boşalmıyordu. Tam o sırada otobüsün ön kısmında duran bir kadın dikkatini çekti Faruk’un. Bu oydu! “Cennet kokulu sarışın!”. Yüzünü göremiyordu, o mu değil mi emin olmaya çalışıyordu. Ona doğru ilerlemeye çalıştı o kalabalıkta. İnsanlar bağırmaya başladı Faruk’a ama o aldırış etmeden etkisinde kaldığı, dünden beri kafasının içinde dolanan kadına doğru gitmek istiyordu.

Ölümsüz Sevenler Sevdikten Sonra ÖlürlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin