Oikawa'nın tahminlerine göre ise muhafızların onları bulmaları ikisinin buraya ulaşma süresinden daha kısa olacaktı, yani bu demek oluyor ki bu uzun duvarları en geç bir saat içinde aşmaları ve şatodan olabildiğince uzaklaşmaları gerekiyordu. Derin bir nefes alıp Iwaizumi'ye baktı.

"Şimdi ne yapacağız?" Iwaizumi ciddi bir ifadeyle duvara bakıyordu.

"Buradan çıkmak kolay fakat size bir şeyden bahsetmem gerekiyor efendim." Iwaizumi yavaşça Oikawa'ya döndü, derin bir nefes alıp ellerini çekti.

"Bunu şimdi söylememem gerekiyor biliyorum, fakat... fakat başka çarem yoktu. Eğer bunu daha erken söyleseydim kaçmaktan vazgeçerdiniz. Korkup özgürlüğünüzü ertelerdiniz fakat şu an bunu isteseniz de yapamazsınız." Oikawa kaşlarını çattı.

"Neyden bahsediyorsun Iwa-chan?"

"Efendim..." yüzünü eğdi. "S-siz lanetlisiniz."

"NE!?" Diye bağırdığında Iwaizumi hızla onun ağzını kapattı.

"Lütfen sessiz olun. Şimdi yere oturun, evet aynen böyle." İkisi oldukları yere oturdular ve Iwaizumi prensinin gözlerine baktı. "Bu uzun bir hikaye ama olabildiğince kısa anlatmaya çalışacağım. Fakat siz sakin olun ve derin nefesler alın." Duraksadı ve devam etti.

"Siz daha küçük bir bebekken, bebekler arasında büyük bir salgın hastalık vardı. Bu hastalığa yakalanan her bebek bir haftaya varmaz ölüyordu. Bu yüzden de sizi çok büyük önlemlerle koruyorlardı. Fakat bir gün kötü kalpli bir cadı sizin bakıcınız kılığına girdi ve bu hastalığı size bulaştırdı. Bir gün içerisinde bu haber bütün şatoyu sardı fakat şato dışından çıkmadı, eğer konu halk arasına karışsaydı büyük karmaşalar çıkabilirdi..." Oikawa sabırsızca kıpırdandı.

"Iwa-chan bunları biliyorum zate-"

"Hayır hayır, bilmediğiniz şeyler var." Diye sözünü kesti ve devam etti. "Buradan sonrası hakkında hiçbir fikriniz yok... Siz iyileşesiniz diye bir çok şifacı, doktor, büyücü ve cadı çağırıldı fakat hiçbiri hiçbir çözüm bulamıyordu ve gittikçe ölüme yaklaşıyordunuz. Sizin sandığınızın aksine sizi bir doktor mucizevi bir şekilde kurtarmadı. Sizi o cadı kurtardı prensim."

"Ne!" Oikawa yine şaşkınlığını gizleyememişti. Iwaizumi aldırış etmeden devam ettim

"Fakat bunu tabii ki boşuna yapmadı, bir amacı vardı ve sizi kurtarması da bu hastalığı size bulaştırması gibi planlı bir şeydi. Sizi kurtarabileceğini fakat bu hastalıktan kurtulduğunuzda lanetleneceğinizi söyledi. Karşılığında yüklü miktarda mücevher ve altın istedi. Kral ve kraliçe çaresiz bir şekilde bunu kabul ettiler ve sizi ölümden kurtardılar ama aynı zamanda da sizi lanetledirler."

"Iwa-chan, ne lanetinden bahsediyorsun? Kafayı yedin değil mi?"

"Hayır prensim, keşke kafayı yemiş olsaydım." Yüzünü önüne eğdi. "Bu lanet yüzünden dokunduğunuz her şey ve öptüğünüz her kişi elmasa dönüşecekti."

"Böyle bir şey olsaydı şimdiye kadar etrafımdaki her şey elmas olurdu."

"Buna karşı belli önlemler aldık lütfen anlatmamı bekleyin. Aslında babanız bunu asla kabul etmezdi fakat çok zor durumdaydı ve diğer büyücülerin yardımıyla düzeltilebileceğini düşünüyordu. Fakat bir laneti düzeltmek bir hastalığı düzeltmekten daha zordur... Buraya kadar anlattıklarım benim babamdan duymuş olduklarım fakat buradan sonrasına kendim şahit oldum. Biliyorsunuz ben bir büyücüyüm ve hafızam sihirli bir şekilde çok kuvvetli, doğduğum günden bu yana yaşadığım hiçbir şeyi unutmadım. O zamanlar ben de çok küçüktüm fakat her şeyi net hatırlıyorum."

prince/iwaoiWhere stories live. Discover now