3.Bölüm: "Ceza"

Start from the beginning
                                    

“Güzel tutuş.” diye seslendi Lauren’ın arkadaşı. Konuşmayı hemen bitirmek ve soğuktan kurtulmak istediğim için kısa kestim. “Kötü atış.”

*

 Gece etkisini göstermeye başlamış güneş ışıklarını çekerken gökyüzünden ay ve yıldızlar ‘Bizim için gün yeni başlıyor!’ diye haykırır olmuştu. Şehre oranla bizim buradan daha bir ilginç ve göz alıcı olurdu. Buradan daha net ve şehirdekine karşılık kurumuş ışıklarından çok göz kamaştırıcı olurdu ay.

Yatağımda yatarken günün sonundaki yorgunluğuma karşı hem fiziksel hem de ruhsal olarak bir rahatlama yaşamış; günün sona ermesinden mutlu, yarının ilk ışıklarını görmek istemeyen ben cam kenarındaki yatağımda Nina’nın yatağının altına bakıyordum.

Yatakhanede ranza sistemini kullanıyordu; böylece daha çok insan bir odaya sığabiliyor, daha az para harcanıyordu. Biz de Nina’yla bir olmuş kendimize cam kenarı ranza ayarlamıştık. Böylece geceyi camdan izleyebiliyor, sabahın ilk ışıklarıyla uyanabiliyordum. Hem herkesi uyandırmak benim görevim oluyor, onları kaldırmak zevkli oluyordu.

“İyi geceler Kate.”

“İyi geceler Nina.”

*

 Sabah daha kendini yavaş yavaş gösterirken mayışarak kalkmıştım uykumdan. Hava dünküne göre sıcak gibi gözüküyordu. Çıplak ayaklarım yere değdiğinde tahtanın sıcaklığı ayaklarımdan yukarı doğru bedenimde yayılmıştı. Evet, bugün gerçekten sıcak olacaktı. Burada havanın ne olacağını kestirmek, bilmediğin bir soru arasında beş şıktan hangisinin doğru olup olmadığını kestirmek kadar zordu.  Odadakilere baktığımda herkesin güzel bir şekilde uyuduğunu yüz ifadelerinden anlayabiliyordum ama maalesef ki bu güzel uykuları birazdan benim yüzümden bozulacaktı. Uyanmaları gerekiyordu yoksa görevlilerden biri gelince eminim ki benim uyandırdığımdan daha sert bir şekilde uyandıracaktı.

“Haydi millet! Uyanma zamanı geldi. Uyanamayan ise görevli maruzunda kalacaktır bilginize.” derken bir yandan da hepsinin sıkıca sarılmakta olduğu yorganları üstünden çekiyordum. En son Nina’nın yanına geldiğimde neredeyse herkes uyanmıştı. Nina ise tüm ısrarcı uyandırma uğraşlarıma rağmen uyanmamış homurdanarak yatakta dönmekle yetinmişti.

 Bazen yani hoş zamanımda olursam eğlenceli olabiliyordum ama bu eğlenceli halimden de fazla yararlanmamaları gerekiyordu. Nina iyi yanımı kullanmıştı sıra daha zorlu yoldan uyandırmaktı. Çalışma masasının üstünde duran su şişelerinden birini aldım. Elimde tarttığımda gayet soğuk olduğu belli oluyordu. Soğuk ve dolu…

Yüzünden aşağı doğru dökmeye başladığımda soğuk onu harekete geçirdiğinde çığlık atıp söyleniyor bir yandan da bana sinirli gözlerle bakıyordu. “Hadi kalk artık.” demekle yetindim. 

 Hepimiz yemekhaneye vardığımızda etraf yeni yeni dolmaya başlıyordu. Sıranın boş olmasından faydalanarak hemen bir şeyler alıp boş olan bir masaya doğru ilerledim.  Tepsimde sadece bir dilim ekmek, zeytin ve peynir vardı. Bugün pek aç değildim.  Nina ise önüne geleni koymuştu. Zeytin, peynir, domates, salatalık…

“Bugün savunma derslerinde zayıf olacaksın, çok yiyorsun. Böyle yaparsan dersi de geçemeyeceksin.” dedim sitemle.

O ise bana karşı inadına tıkıyordu ağzına ne gelirse.

“Karışma bana Kate. Sabahki şokumu yemek yiyerek atlatıyorum.” Nina’yı gerçekten seviyordum. Çok saf ve iyi karakterli biriydi, benim aksime. 

“Sen bilirsin.” dedim gülerek. O sırada içeri ‘Beyaz Adamlar’ dediğimiz görevliler girdi. Etraftaki gürültü aniden yerini koca bir sessizliğe bıraktı. Beyaz Adamlar’dan herkes çekinirdi, adlarının böyle olma nedeni üniformalarının beyaz olmasından dolayıydı. Sürekli beyaz giyinirler, bizlerle konuşmazlar ve genellikle ceza vermek için gelirlerdi. Bir an için kendimden şüphelensem de dünkü olay nedeniyle; kimsenin söylemeyeceğini ve onların duymadığından emin olduğumdan rahat hissediyordum. Başka bir olay için burada olmalıydılar.

 Ama bizim masamıza doğru yüzlerini çevirip adım attıkları an, ben olduğumu anladım. Adamların her bir ayak sesleri beni eskiye götürüyor, zorlukla zihnimin karanlık bir köşesine attığım kötü ve bana acı katan anılarımı ortaya çıkarıyordu.

Bana yaklaşan bir adım… Karanlık oda

İkinci adımları… Sırtıma inen hızlı darbeler

Üçüncü adım… Haykırışlarım

Dördüncü adımları… Böcekler ve farelerle yaptığım ilk kahvaltı

 Adımlar sonunda masanın dibini bulduklarında anılarımdan sıyrılabilmiştim. Neredeyse üç yıl olacaktı bana ceza vermeyi bıraktıkları… O üç yıl öncesinde neredeyse her gün verilen cezalar sonunda uslanmayan beni, kendi halime bırakmışlardı. Ama şimdi durum farklıydı.

“Kate Holt, bir tatsızlık çıkarmadan lütfen bizimle gelin.” Beyaz Adam’ın sözleri ardı ardına sıralanırken tatsızlık kelimesine vurgu yapmıştı. Bakışlarımı Nina’ya çevirdim. Yüzünde büyük bir korku belirginleşmiş, gözleri dolu dolu olmuştu. Ayağa kalktım, ellerimi bileklerimden birleştirdiğimde gri kelepçenin sesi duyulmuştu.

“Aferin, uslu bir kızsın.” Söylediği alaylı kelimeler tükürürcesine çıkmıştı ağzından. Bu adamı görmeyeli uzun zaman olmuştu. Diğer ikisi adamın iki yanında izbandut gibi duruyor tek kelime dahi etmeden biri kelepçeyi ellerime takmaya çalışıyor diğeri kolumdan tutuyordu. “Kelepçe işini bari dışarıda yapsaydın.” dedim tıslayarak. Kelepçeyi dışarıda tak ki uslu kızın sana neler yapacak gör bak!

“Tamam, sırf uslu durduğun için dışarıda kilitleyelim bari!” sözlerinde ağır miktarda alay yüklüydü. Bu adam ne zaman vazgeçecekti birilerini aşağılamaktan? Biran önce geberseydi de rahata kavuşsaydık.

Herkesin gözleri benim üzerimdeydi. Şaşkınlık ve meraklı bakışlar üzerimde yoğunlaşmıştı. Bakalım bu sefer beni neler bekleyecekti?

 Tam yemekhane kapısından çıkmıştık ki elimde konuşma anında alaya tıkılıp öylece bırakılan kelepçeye baktım. Bileğimde fazlasıyla ağırlık yapıyordu ve ben bu ağırlığı şimdi yok edecektim. Tekrardan kokuşmuş, pislik barındıran, karanlık odaya girmek gibi bir niyetim yoktu.

“Biliyor musun Beyaz Adam, sana acıyorum. Neden mi? Çünkü asla karanlık odaya girmek gibi bir niyetim yok.  On iki yaşımdan beri çok iyi acılar çektim.” dedim adamın yüzündeki şaşkınlığı iyice hafızama kaydederken . “Ve asla bir daha girmeyeceğim. Duydun mu beni!” sonlara sesim yükselmişti de yükselmişti.

Bileğimdeki kilidi açık olan kelepçeyi söktüğümde yanımdakilerin şaşkınlığından yararlanarak kolumu sıkı sıkı tutan ellerinden kurtularak hızla koşmaya başladım.  Hızlı… Ve daha hızlı…

Kimlik OyunuWhere stories live. Discover now